Wednesday 29 August 2007

İstanbul ve The House Cafe

Şimdi hayatımda ilk kez istanbula gtimişim dolu dolu 2 gün geçirmişim ve bu 2 gün zarfında herkesi hayretler içinde bırakacak 'Ben İstanbulun heryerini gezdim' vıdı vıdısını etmişim...Buraya İstanbulla ilgili bişiler çızıktırmamak harbiden ayıp olur.
Kimse inanmasada 2 günde bütün istanbulu turladım,
Çengelköyde meşhur salatalıkla kahvaltımı yaptım, kanlıcada pudra şekerini döküp o meşhur yoğurttan yedim, ayasofya, sultanahmet, yerebatan sarnıcı, taksim, istiklal, beyoğlu, eyüp, beşiktaş hertarafı turladım, boğaz turunda bütüün istanbulu da gördüm, cevahirde 25 metreden serbest atlayışımı da gerçekleştirdim...
Şimdi ben bütün istanbulu gezmemişmiyim yani? ne gülüyosun?

Hatta ve hatta enn çok ortaköyü beğendim. Mustafa gazetede okudum size türkiyenin en iyi limonatasını ismarlıcam diye Ortaköydeki the house cafeye götürdü. gayet pejmurde halimizle o kadar kokoşun içine düşünce hepimiz bi hönk olduk. (İbo , Mıstık, ben) Fiyatlar azıcık uçuk olsa bile sırf garsonların samimiyeti ve güleryüzlülüğü ve mekanın o süpper manzarası yüzünden İstanbula her gittiğimde ortaköy the house cafeye gitme kararı aldık mustafa ve ibrahimle. Birde cow parade vardıkı beni ne çok güldüren ineği fotoğraflamadan edemedim. Sahibinin kopyasıydı walla.
Bu arada geleceğin nöroloji uzmanı İbrahim bingöle barınma ihtiyacımızı giderdiği , mustafa köşkere de süpper bi kardeş olduğu, herikisine de sürekli aşık atışması gibi atışıp beni gülmekten kırıp geçirdikleri ve beni süpper ağırlayıp dolu dolu harika bi hafta sonu geçirmemi sağladıkları için çookkkkk teşekkür eder gözlerinden öperim...
En çok güldüğüm atışma:
ibo: Abla lisedeyken biz korkmazla köşkerin ceketinin cebine çöp doldururduk , o hiç anlamazdı o çöp cebinde bir hafta boyunca gider gelirdi..
Ben: Ablacım sen o kadar pasaklımıydın len?
mustafa: lan ibrahim ne salak adamsın sen lan. Şimdi Şu anlattıklarına sen inanıyomusun? Allah aşkına inananıyomusun?
İbo:İnanmassan başaramassın köşkerim...

Bu arada bu ineği kimin tasarladığını söölemicem bakalım doğru tahmin gelecekmi....

Monday 27 August 2007

En iyi arkadaşım Nişanlandı

Esas Oğlan(Kemal), Esas Kız(Gülşah)

17 Ağustos 2007 (bu arada 17 ağustosu anmadık diil) Cuma günü canım arkadaşım, biricikim, her koşulda, her zaman beni destekleyen Gülşahım nişanlandı. Onun vesilesiyle 4 arkadaş toplanmış olduk. Hayatımda en çok gülüp eğlendiğim ve duygulandığım nişandı. Bi de ilk kez bu kadar dahil olduğum için kaynaklandı sanırım, bohçadır, çikolatadır, odur, budur ne çok ayrıntı ve prosedür işiymiş bunlar yafu. İnsan görmeyince anlamıyomuş.Bu arada araba öğrenme işi suya yatmış olsa da hala pes etmedim. Sürücem o dört tekerlekli uyuz aracı!! hem ben 2 tekerlekli bisikleti süren insanım...Yani umarım sürebilirim... Hem air hokeyde hem de bowling de aldığım birincilikleri de unutmadım.Ehem..Kemal Aktaşa duyrulur. Nası yendimm... Burdurda geçirdiğim 4 gün inanılmaz eğlenceliydi. Ezoşa, kemale, türkan teyzeye, münür amcaya ve canımcım güllüşahçığıma hem o süper 4 gün için hemde kayseriye yolladıkları kargo için ne kadar teşekkür etsem az. İyiki varsınız ...

Saturday 25 August 2007

Yolculuk ve Kuşadası Maceraları

Bloguma sanki aylardır yazı yazmamışım gibi geldi birden. 10 gündür bilgisayarımdan ve internetten uzak olduğumdan arada sırada göz atmak dışında blogumla ilgili çalışmalarda bulunamadım. Ama bomba gibi döndüm (bide azıcık kızarmış olarak). Çok enteresan şeyler gördüm ve hepsini yazmak için beynimin bir köşesine istifledim. En son olaydan başlayarak maddeler halinde (ilker ender üstadımız bööle yapınca daha çok okunacağını savunuyor, ondan:P) yazmaya başlasam iyi olacak...

- Yolculuklarımı Süha - metro ve pamukkale firmalarını kullanarak yaptım. Süha gerçekten bu işi süpper kıvırmış. Yani kendi memleketimin firması diye söylemiyorum. Hizmet süpper, servisler, araçlar, personel.. gerçekten Kenti sollucaklar. Oh edicekler. Metro iğrençti bir daha metroya binmeyeceğime dair söz verdim kendi kendime bide otobüs neoplandı. Klimaları açmadıktan sonra isterse limuzin olsun o sıcakta insan bunalıyo. İstanbuldan kuşadasına Özellikle Pamukkaleyle gittim. 4 yıllık üniversite serüvenimin firmasıydı. 1 kez olsun yamukluklarını görmedim. Belki görmüşümdür ama geçmiş zaman ne gerek var. Neoplan ( Babam bunun napolyon diye okunduğunu savunuyo..cık cık cık...göz var nizam var) dedikleri otobüs hakkında bu sayede fikir edinmiş oldum. Artvine virajlardan dolayı en dandik otobüsleri verdikleri için bööle lüküs otobüslere binmek ancak istanbul- izmir güzergahlarına yol alırken nasib oluyor.

- Süha firması da diğer firmalar gibi fix dinlenme noktalarında mola veriyor. Bunlardan bri de Gökgözler dinlenme tesisi. Dün gece 4 sularında gökgözlerde mola için durdu otobüs. Nedense her ihitimale karşı o paralı lavabolara mutlaka uğrarım ben. Yine uğramış elimi yüzümü yıkarken içeriye haldır huldur bi hatun girdi bööle garip görünüşlü. Elinde de çekçekli siyah bir pazar çantası vardı. Önce elindeki çantayla tuvalete geldiğini görünce bi kere şaşırdım ama olan ondan sonra oldu. Çantayı çekiştirerek tuvalete sokmaya çalıştı baktı olmuyır bi eliyle çantayı tuttu kapı yarı açık vaziyette herkesin gözü önünde şır şır şır...yuhhh dedim içimden walla. Ama acaba içinde ne vardı diye düşünmedim de diil yani. Annem hemen yazdı senaryoyu. Kesin kuryedir o. İçinde eroin falan vardır dedi. Evet annem çok polisiye film ve dizi izliyor...

- İkinci enteresan olay yine yolculukla ilgili. Önümde çocuklu bi çift vardı. Çocuk 3 yaşında falandı. Otobüse yeni binmişiz herkes etrafı inceliyor . Bunlardan kahkahalar yükseliyor. Bunlar ailecek birbirini gıdıklıyor kadın adamı adam çocuğu çocuk anneyi ama nasıl bir gürültü herkes garip garip bunları izliyor. Bu arada benim önümdeki koltuk zangır zangır sallanıyor. 2. yuuhhumuda bunlara söyledikten sonra yolculuk boyunca kızını dövemesinden ve ağzından çıkan 2 kelimeden birinin öldürürüm seni olmasından kadında ciddi problemlerin olduğu kanısına vardım. Allah göstermesin...

- Kuşadası beni çok şaşırttı. Accaip serindi.Geceleri resmen üşüdüm.
Birde gözlerimin önünde bir hortum gerçekleşti ve resmen dehşete düştüm. 3 güneş şemsiyesini yerinden söken hortum 3ünü de havaya savurup biyerlere götürdü. Diğer şemsiyeleri de etrafa saçtı.
Yine kuşadasına tatil yapmaya gelen kuzenim safa sabah 9dan akşam 6ya kadar havuzda kalıp üstelik güneş kremi de sürmemiş olunca resmen amele yanığı oldu. Ben görünce aaaaaaa nooldu sana safa deyince hemen aynaya koşup noolmuş bana diye ağlayınca haliyle beni aldı bi gülme...Sabah lor peyniri gibi görünen eleman akşama adeta pancara dönmüştü.
Kısadan hisse:Güneş kremsiz güneşe çıkmayın!!!
Yengemin Corsasına benim de olsun mantığıyla elimi sürterken teyzem kapıyı başparmağımın üzerine kapattı. attığım çığlık bütün Deren Alp 1 sakinlerini yerinden sıçrattı. Başparmağım azıcık morardı ama çektğim acıyı ben bilirim. orda ağlayamasam da odama çıktım ağladım. Yoksa acısı geçmezdi walla onun...
2 yıllık geleneği bozmayarak Meryem teyzeme yıllık kahve falımı baktırdım. Çok entereasan aslında bu olay. Her yılın sadece 1 günü görüşme fırsatım oluyor meryem teyzeyle o da en fazla 2 - 3 saat ama paylaşacak çok şey oluyor bide o 3 saatin için de de falıma bakıp mutlu ediyor beni. Onun sööledikleri terapi gibi geliyo bana çünkü hep güpgüzel şeyler söyleyip mutlu olmamı ve umutlu düşünmemi sağlıyor. Bu arada bu olay yavaştan bir ritüele dönüşmeye başladı... Meryem teyze aylavyu.
Birde 3 sene önce 20lik dişlerimin 3 ünü 1er gün arayla hiç acı vermeden ameliyatla alan Bülent Amca (Aydından okuyanlar varsa reklam olsun Bülent Avcı) 4.yü de çekti aldı sağolsun.Eğer Kayserideki tıp fakültesine kalsaydım beni randevuyla 2 sene sonraya atmışlardı . Garip bir ülkede yaşıyoruz walla. Thanku Bülent Amca...Teee artvinlerden aydına.. çekilen dişimi aldım. sevgili dişimin bir fotosunu iliştireceğim buraya yakın zamanda...
Kuşadasında gerçekleşen en son ve beni en sevindiren olay Bristol Bursunu kazandığımı öğrenmemdi. Thanku ulusal ajans... Birde beni her zamanki gibi bu olayda da baştan beri destekleyen filom ve Gülşahım var ki onlara teşekkür etmeden olmaz. Ailemi, rabişçim teyzoşçuumu ayşeciki bilgeyi baran ve elişi ve osmangürü esgeçmek olmas şindi...
Ps: Hayallerinin peşini bırakma!!!

Uzun bir yazı oldu. umarım sıkmamışımdır. yazmış olmanın rahatlığıyla pek farkedemiyor insan. Bunlar daha yaşadıklarımın yarısı bile diildi. İstanbul ve Nişan macerası sonraki gönderilere...

lülü

Sunday 12 August 2007

Yupie yuppie ye ye!!!

Buradan önce güneye sonra istanbula sonrada Ada'ya gider bu yol. Dümdüz kumsala akar gider bütün sıkıntıları denize bırakır... Güle güle gider... Ve herkese kısa bi süreliğine güle güle der....

Yarın gece otobüse binip önce canım arkadaşım Gülşah'ın nişanına katılmak için Burdura, oradan Canım Kardeşim Mıstıkla çılgınlar gibi eğlenmek için(hayatımda ilk kez ) İstanbula oradan da izmir-Aydın-Kuşadası üçgeni yapıp 10 gün sonra dönmek üzere yola çıkıcam.

Ben yokken sakın terliyken soğuk su içmeyin, gece uyurken üzerinizi açmayın, küçücük şeylerden mutsuz olup keyfinizi kaçırmak yerine küçücük şeylerden mutlu olup hayatınızın kalitesini arttırın.

Anne- baba sizi seviyorum. Ben yokken bu sayfayı açıp açıp okuyacağınızı da biliyorum. O sebeple size de bikaç çift lafım var.
Anne lütfen beline dikkat et. Eğilirken lütfen tikkatli ol.. Baba sen de çok buzlu su içip sonra üşütüyosun. Bak karışmam. Ben oradalardayken hastalanmayın.

Okurlarım söylediğim istikamette olanlarınız varsa size sesleniyorum. Buradan bir isteği olmayan var mı? .......Yok mu? Boşverin zaten pastırma sucuk yenmiyo sıcakta feci kokuyo...

Sağlıcakla kalın...

Ben gidiim de valizimi hazırlayayım....

Ireland, Irish ve Universiade Bangkok 2007



2005 yılı neredeyse hayatımın en hareketli yılıydı. Önce İtalya için çevirmenlik yaptım İzfaşta neredeyse 1 haftam İtalyanlarla geçti, inanılmaz bir italya hayaliyle birlikte italyan hayranlığı başladı, italyanca öğrenmek kafaya konuldu, (Şuan tell me more Italian ile devam ettirmeye çalışsam bile come stai'den öteye geçtiğim söylenemez) sonra hayatımın 9 Eylül dönemi kapandı, mezuniyet, Kpss'ye girdim, ardından Universiade İzmir 2005 'te İrlandaya delegasyon asistanı olarak atandım.(ki bu bölüme birazdan devam edicem)Sonra Meryem teyze falımda B harfi gördü beydağı beklerken Borçkaya atandım ve karadenizi hayatımda ilk kez gördüm. İlk laptopımı kendim aldım.(tek taşımı kendim aldım gibi oldu). İlk kez ev arkadaşım ve 'odam' oldu. Yani 2005 benim için gerçek anlamda süpper bir yıldı...

Benim asıl anlatmak istediğim olay İrlandalılarla ilgili...Delegasyonla tanışmadan Önce Ekşi sözlükten ve internetten iyicene araştırdıktan sonra karşılarına çıktım. Güya ingilizce öğretmeniyim ya anlıcam her dediklerini, ne mümkün. A bit Slower please, slower please demekten ilk gün helak oldum. İngilizceleri ilk başta çok farklı geldi ki gerçekten öyleydi.Sonra bi baktım bi demede anlamaya başladım daha sonra onlar benim telaffuzumu düzeltmeye başladılar.
İrlandalılar hakkında edindiğim izlenimleri şimdi yazmassam eğer bi daha hiç yazamayacakmışım gibi geldi. O yüzden bizzat edindiğim her fikri ve izlenimi yazmamın iyi olabilecğini düşündüm.
Öncelikle çok mütevazılar ve çok canayakınlar. İzmiri görünce biraz dumur oldular kapalı insanlar ve gelişmemiş bi yer beklediklerinden ...
Geçmişlerine ve tarihlerine çok bağlılar. (delegasyon başkanı öyleydi en azından 75 yaşında olduğundan olabilir) İngiltereden ve İngilizlerden de hala haz etmiyorlar( niye etsinlerki)!!!
Günde 3 öğün patates yiyorlar bıkmadan usanmadan.Milli yiyeceğimiz diyodu Michael. Kıtlık(savaş) döneminde falan onların kurtarıcısı olmuş. Bide tereyağ ve ekmekten başka bişey yemedikleri oluyo kahvaltıda. Yoğurt ve ayran diye bişey bilmiyolar. Yoğurt meyveli oluyomuş orda sade yenmiyomuş.
Neredeyse herkes kızıl saçlı, çilli ve beyaz tenli.Bayraklarındaki turuncu irlanda halkını(kızıl saçlı olduklarından), yeşil İrlanda topraklarını( her taraf yeşil olduğundan) beyaz da barışı( muhtemelen sürekli mücadele halinde olduklarındandır) temsil ediyormuş.
Aynı zamanda bana taktıkları ad olan 'space cadet' tabirini çılgın kişiler için kullanıyolar.
Türkleri gerçekten seviyolar.maddi manevi dini politik çok ön yargıları yok. Aslında daha dindar bi ülke olarak düşünüyolar. Amerikayı ingiltereden çok sevdikleri için tercih ettikleri ülkeler amerika, canada ve australya.Hatta yanılmıyosam türklerden vize istemiyorlardı...(emin diilim)
Gaelic Soccer orda çok ünlü. Kız erkek herkes gaelic soccer oynuyo.
Dia Dhuit= merhaba, Slan = hoşçakal demek irlandacada. Bir de poge ma hone var ama onu söylemem.Uyuzcuklar bana küfür öğrettiklerini sonra söylediler...
Yukardaki şarkıyı da onlar öğretti bana...Öğrencilerime öğretmemi söylediler ve dediklerini de yaptım.
Orada 'sing for the supper diye bi tabir var. Hemen hemen herkes iyi şarkı söylüyo.İyi şarkı söyleyemeyenler de ya yazar oluyo ya şair...(oscar wilde)
Bu sayfayı ziyaret edeceğinden emin olduğum canım ayrişim Anne Dooher'ı da öpüyorum.
Angelanın küllerini okumanızı tavsiye ederek bu uuupuzun irlanda yazısını bitirmek istiyorum.

Şöyle bir nokta da var irlandalıların artvinlilere benzer çok yönü var...Heryer turuncu ve yeşil..Tek fark irlandalıların burnu uzun diil.

Son olarak7 ağustosta başlayan Universiade 2007 Bangkok yaz oyunlarında İrlandaya ve delegasyona başarılar dileyip Micheal'ın ellerinden o gencecik kızıl saçlı universite öğrencisi sporcuların da gözlerinden öpüyorum.

finire...

Thursday 9 August 2007

Şaşırtan olaylar...

Bikaç gündür gerçekten şaşırdığım , sevindiğim ve garipsediğim şeyler oluyor hayatımda.
İlk şaşırtan olay; üyelerinden biri olduğum tradost.org'da benim adıma bir doğum günü forum konusu açılmış olması ve tanıdık tanımadık birçok kişinin benim doğumgünümü kutlamış olması ama 19 temmuzdaki olaydan benim henüz dün haberim oldu. Hem çok şaşırdım hemde çok sevindim. tekrardan thnku thnku thnku!!!

2. şaşırtan olay Turk Blog Yazarları adlı grupla ilgili. Henüz 2 gün önce bu gruptan biri olmama rağmen bissürü arkadaşım oldu bloguma göz atan ve neredeyse hepsi de blog ve bilgisayar konusunda uzman.çok sıcak karşılandım. onlara da thnku thnku thnku...

Bugün annem ve babamla talasın gözde sosyalleşme mekanı osmanlı evine gittik hava alalım diye. Açık havada insanlar çekirdğini çitleye çitleye şiir dinletisi dinliyordu bi yandan sohbet ederek. Acaba lale devri miydi bu günün teması? Yani açık havada şiir dinletisi... bişey anlasam walla şaşırmıcam....bi kaç sözcük yakaladım arada ...haklarını yememek lazım. sonra babam' bu ne ya zır zır zır bişey anlaşılmıyo , haydi kalkalım size antep fıstığı alıcam beyaz leblebiyle diip bizi tavladı...

Diğer bir olay geçen yıl 750 ytl olan kodak marka kameranın bu sene 350 ytlye kadar düşmüş olmasıydı...Enteresannnnn.

Mustafa bugün staj yaptığı şirkette şekerleme yaparken yakalanmış. hehehehehehe buna da hem şaşırdım hem güldüm.

Dün annemin günü vardı ve ben güne gelen hatunlar yesin diye kurabiye yaptım. Annem tabakaları hazırlama görevini bana vermişti. Kurabiyelerim bitsin de anneme hava atiim diye tabaklara ikişer ikişer koydum sonra bi baktım herşey silip süpürülüyo kimse benim kurabiyelerime dokunmuyo. aldım elime tabakları girdim içeriye.
ben: tabakta kalan kurabiyelerin kimin olduğunu öğrenebilirmiyim diye kibarca sordum.
teyze: benim kurabiyerim kızım walla çok doydum ellerinize sağlık dedi.
ben tabağı ona doğru fırlatarak deeeeermişim:P götürerek şu kurabiyelerden birini lütfen yermisiniz siz geleceksiniz diye yapmıştım o kadar. Bundan sonra kurabiyeli gelen tabakları geri yollucam diip restimi çektim. oh ettim. hehe teyzeler çok korktular herkes kurabiyesini sildi süpürdü walla. harbiden korkuttum yalnız. tabi ya biz o kadar uğraşalım... çok da küsel olmuştu...Bu hareketimle şaşırtan kişi ben oldum bu arada...

Neredeyse hiç tarife ve servis dışı görüşme yapmadığım halde telefon faturamın 2 aydır 55 ve üstü gelmesine de şaşırıyorum ve sinirleniyorum. a ile başlayıp vea ile biten şirkete karşı uyuz olmaya başladım hade hayırlısı...

Birde bir yakınımızın belediye başkanıyken kendisinin yaptırdığı hapishaneye ihtilal olupta düşünce 'kendim yatacağımı bilseydim şu gavur hapishaneyi biraz büyük yaptırırdım' demesine çok güldüm. hapishane de yattığına da çok şaşırdım...

En son şaşırdığım şey talas semalarında 10 tane paraşüt görmemdi. çok küsel görünüyoşlardı. Ali dağından atlıyolarmış. Hem şaşırdım hem sevindim hem heyecanlandım... Ben de paraşüyle atlamak istiyorummmmm....

Bu gecelik bu kadar der ziyaretçi sayımın hızla arttığını gözlemlemekte olduğumu belirtirim. 1000. kişi kim olduğunu söylerse hediye yollucam walla!!!

Tuesday 7 August 2007

Rockbox yalan oldu!!! Güleni vururum...

Ewet fazla detaya girmeden açıklayayım. Büyük oranda rockbox kaynaklı olduğunu düşündüğümüz ipod arızası sonucunda yazılan bir gönderidir.. Önce benim ipodumda çeşitli gariplikler sezmem sonra mıstıkın ipodunun açılmaması, şarz olmaması, resetlenmemesi, kısacası bozulması sonucu... çamur atmaktanda kaçınmayacağım övmekten kaçınmadığım gibi... Ben erken kurtardım ipodcuğumu umarım mustafanın ki de mefta diildir.

Tıklardan da kaldıracam seni rockbox. Uyuz rockbox. Kodları kapanasıca.

izninizle mfö 'nün şarkısını değiştirerek söylemek istiyorum...

fak dı rak, fak fak dı rakbaks....

Monday 6 August 2007

Alanis Morissette


Lise 2'yi Burdurda yatılı okurken oda arkadaşım Aylinin yakın arkadaşları doğumgünü hediyesi olarak Ayline içinde sadece onun şarkısının döndüğü bi kaset yolladılar. O zaman o şarkıya vuruldum. Yanık sesli bi hatun pianoyla benim anladığım kadarıyla;
Life is any one word
diye başlayan bi şarkı söylüyordu. Daha sonra bu şarkıyla melekler şehri filminde rastladım. Söyleyen kişinin Alanis Morissette şarkının da 'Uninvited' olduğunu öğrendim ve ilk biriktirdiğim parayla MTV Unplugged albümünü aldım Alanis'in. Ve Şarkının

Like anyone would be

diye başladığını öğrenip azıcık MORT oldum. Olsun ucundan kıyından yakalamak da küseldir deyip avuttuktan sonra bu kadının ne kadar çılgın, ne kadar sıradışı ve ne kadar cesur olduğunu öğrendim. Tabi Feryal Çubukçu'nun verdiği feminist ruh ve bizim bölümde okunan kitapların çoğunun felsefesiyle Alanis'in yazdığı sözler bi çok noktada kesişiyordu, hayranlık katsayımın artmasında bunlar da etkili olmadı değil ama bu hatunda bambaşka bi dobralık, duyarlılık var, sadece yazılmış olmak için yazılan sözler değil, bişeyler söyleyen sözler var. Müzik var, ses var, söz var, çılgınlık var, gitar var...Kısacası mutlaka dinlenmesi gereken biri var.

Hiç karşılaşmamış olsam da çok enteresan bi anı da yaşatmıştır bana kendileri. Universiade 2005 İzmir'de İrlandanın delegasyon asistanlığını yaparken ana ofiste akreditaston kartında kanada bayrağı olan Joe Morissette adlı kişiyi görünce hemen muhabbete daldım. İkinci sorum tabiiki Alanis Morissette idi. Kuzeni olduğunu öğrendim.Hihi. Çok selamımı iletin de dedim.(kesin iletmiştir).Sonra bana Michelle (delegasyon başkan yardımıcısıydı)'Gullible' dedi (saf anlamına gelmektedir)herşeye inanıyorum diye.Kafamda soru işaretleri oluşmuştu.Lakin Ertesi gün laptopla Joe'nun Alanis'le sarmaş dolaş resmini görünce çok sevindim. Sonra Michelle de tanıştı Joe'yla falan.Yani mUtlu son.

Yazının sonunu nasıl bağlıcamı bilemedim..Gün gelecek buraya kendi ellerimle çekilmiş (telefonla değil) Alanis konseri fotoları koymak dileğiyle..Bu arada kardeşim sayesinde ebay aracılığıyla taaaa taiwanlardan edindindiğin Collection albümünü herkese tavisye ederim. Purgatorying, simple together, your house, utopia.....şarkıalrını mutlaka dinlemenizi öneririm ve alanisciğimin muhteşem sözleriyle bugünkü yazımı bitiririm. Eğer bi konu hakkında yazılacak çok şey varsa aynı bunun gibi pek bişeye benzeyemeyebiliyor mafeles... Sağlıcakla kalın... Alanis dinleyin...Buradan şarkının canlı performansını izleyip dinleyebilirsiniz. Keyfini çıkarın!!!
UTOPIA
we'd gather around all in a room fasten our belts engage in dialogue
we'd all slow down rest without guilt not lie without fear disagree sans judgement

we would stay and respond and expand and include and allow and forgive and
enjoy and evolve and discern and inquire and accept and admit and divulge and
open and reach out and speak up

This is utopia this is my utopia
This is my ideal my end in sight
Utopia this is my utopia
This is my nirvana
My ultimate

Sunday 5 August 2007

Yahyalı Macerası - Episode 2

Teyzemlerin yahyalıya gideceğini duyunca ani bir kararla annem ve ben de hayatımda gördüğüm en gelişmiş ilçe olan(!!!!!) yahyalıya hareket ettik. Nedense ben anneannemin yanındayken kendimi ağustos böcüğü gibi hissediyorum. Çünkü her yahyalı macerası kışa hazırlık havasında geçiyor.Bu sefer yahyalıdaki günleri 8 ailenin eriştesini daha anlaşılırı makarnasını keserek geçirdik ve mantı yaptık. Erişte kesmekten su toplamış ellerimizin ve sabahtan akşama kadar iki büklüm oturmaktan bi hal olmuş bel ve mıçımızın ağrısı yetmezmiş gibi annem ve ben çeşme suyu içtiğimiz için mikrop kaptık. E haliyle olanları tahmin edilebiliyodur. WC nöbeti.
Neyse ben bu konulara fazla girmeden 1.3 mp'lik 6125imle çektiğim muhteşem çözünürlükteki fotolarımı yayınlayayım.Teyzem büyük bir iştahla erişte kesmekte...

Sol tarafta annem teyzem ve geleceğin dr. hanımı özge mantı sarmakta, ben de fotoğraf bahanesiyle işten sıvışma çalışmasındayım.

Sağ taraftaki yıldız yıldız mantılar benim yaptıklarım. Tü tü tü, maaşallah bana 40bin kere...:)

Allah anneenneme upuzun ömürler versin de biz hep bir bahaneyle onun yanında toplaşıp, ağustos böcekliği bahanesiyle hasret giderip, mını mınıya ve meyveye doyup,haznemize yepyeni yöresel kelime ve deyim ekleyip, gülmekten ölüp, enerji toplayalım...

ayın kelimesi:HONSA:Asık suratlı

ps: çeşme suyu içmeyelim...