Sunday 30 December 2007

Sil Baştan



Çok kez sil baştan başlamışlığım vardır hayata. 2008de de olucak biliyorum. İşe yarıyor. Ama bu şarkı gibi bişey o duygu. hem hüzünlü hem umut dolu... Güçlü olmak gerek her daim...

Saturday 29 December 2007

$ 750 Bin Dolar $

Haberleri izledikten sonra merak ettim. Tarkanın bir gecede kazandığı parayı kazanmak için 750 ay çalışmam gerektiğini düşündüm... Hiç üşenmedim 3600 küsür gün sonra öğretmen olarak göreve başlayacağını hesaplayan Simge (en sevdiğim öğrencim) gibi kaç yıl çalışmam gerektiğini hesapladım.62 yıl çıktı. Bi garip oldum. Hönkledim. Tarkanın 2 saatte kazandığı parayı kazanmam için 62 yıl çalışmam gerek ama buna ömrüm yetmeyeceği için... Ben o kadar parayı hiç kazanamıcam..Hiç üzülmedim tabiiki bunun için ama garip geldi...
Onun 750 bin doları varsa benim süpper bi ailem, 2 tane süpper ötesi dostum, muhteşem arkadaşlarım, küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk bir bloğum, şirin ötesi öğrencilerim, yılda 3 ay, haftada 2 gün tatilim:), eğlenceli bir mesleğim var. Bunları bi milyon dolara değişmem ben....Ha şimdi ben bunları neden yazdımki? İnsanlar hep tarkana özenip onu kısakanacak diil ya belki gugıldan bu yazıyı bulur okur oda beni kıskanır..hatta bide yorum yazar keşke senin yerinde olsaydım diye o zaman görürsünüz niye yazdığımı...(sahte tarkan nickiyle kendime bi yorum yaziim de görün) :)

Ama hayat yine de adil diil bence...Hiç bi zaman olmadığı gibi... Buna örnek olarak ister tarkanı verin, ister Pakistanı verin, ister Irak'ı verin işte adil olmayan ne görüyosanız verin...Diil işte...

MOOD

I'm sick and tired of always being sick and tired... (anastacia)

veya

And all I really want is some patience
A way to calm the angry voice

And all I really want is deliverance



veya
I'm broke but I'm happy
       I'm poor but I'm kind
       I'm short but I'm healthy, yeah
       I'm high but I'm grounded
       I'm sane but I'm overwhelmed
       I'm lost but I'm hopeful baby
       What it all comes down to
       Is that everthing's gonna be fine fine fine
       I've got one hand in my pocket
       And the other one is giving a high five    (ALANIS)

Thursday 27 December 2007

Hayat.... Zor..... Mu?....

Korkmayın hayat üstüne felsefi bi yazı yazmıcam. Sadece bence zor değil.... Azıcık can sıkıcı olabilir... Düzgün psikolojiyle üstesnden gelinebilir de kaç kişi düzgün psikolojiye sahip o noktada problemler var. O yüzden herkese zor gibi geliyor...

Gülesim geldi.. Az önce biri felsefe yapmıcağını mı söölemişti. (efet ben psişiğim:P)

Bu arada inanılmaz sevdiğim bi kitap okuyorum (Marian Keyes- Anybody Out There - Bu irishler biliyolar bu işi...)orda felsefik bi soru sormuş çok hoşuma gitti aynen aktarıyorum soruyu:
'When a tree falls in a forest and there's no one there to hear it, does it still make sound?
And when you wear a stupid-looking hat but there's no one there to see it, is it still stupid-looking?'

Sizi bu karmaşık soruyla başbaşa bırakıyor...Herkese kafalarını yormadan yaşayacakları bi hayat diliyorum...

Mutlu kalın...

Monday 24 December 2007

Dönmek...

Çoğu zaman (özellikle bu sene) oldukça can sıkıcı gelen, yıl içinde 10 kez yaşadığım ve deja vu kelimesini her seferinde içimden geçirmek, moralimi yüksek tutmak için her dönüş öncesinde ipoduma yeni şarkılar yüklemek ve yolculuk bitene kadar sadece molalarda kulaklıkları çıkarmak, gitmeden önce kar yağmasın diye (hatta bol bol kar taneleri şarkısıyla hüzünlenmek) , gidince de kar yağsın diye dua etmek, 'yollar bize memleket' demek, molalarda gülşah veya filoyla geyik veya mını mını yapmak, insanın içine hafiften hafiften batan aslında soyut ama benim için somut iğneler demek, mustafayla tatilimizin kaç gününün çakışabileceğini hesaplayıp plan yapmak, ayşecikle tünellerde burunlara 'kintik' atmak ve otobüste haşır huşur elma yemek, şişmiş ayaklar, hadeeee diyen cemreyi anımsayıp mutlu olmak, morak yükseltmek için jelibon ve çikolata yemek, yol anıları yazmak, bi sonraki gidişi düşünüp mutlu olmaya çalışmak, şafak hesabı yapmak, evimi düşünüp sevindirik olmak, iş, okul, öğrenciler, hayat ve kendi ayakları üzerinde durmak demek benim için....

Daha eklenecek çok şey vardır elbet... ilk bakışta bunları anımsadım ben...

birde hüzün demek dönmek...

Tuesday 18 December 2007

Hesap ver!!!

Hesap sormayı seven ama hesap vermekten nefret eden biri olarak ve hesapların daha çok zor ve sancılı durumlarda sorulduğunu ve verildiğini de göze alarak herkese hesap sormadan ve hesap vermek zorunda kalmadan geçireceği bi ömür diliyorum. ilişkileri en çok yıpratan şeylerden biridir bence bu olay...Altyapısında güvensizlik yattığından olmalı...

Konuya ilişkin çok eskilerden bi şarkı... keyifli dinlemeler...

Monday 17 December 2007

Bayram

yaşasın!!! en son ramazan bayramında gördüğüm aileme innşallah perşembe sabahı kavuşabilicem. Yafu millet bi christmas'da 15 gün tatil alıyo rahat rahat dinlenip gezsin diye, biz mübarek 3 gün için 2000 km yol tepiyoruz. Allahtan yolculuğu seven ve otobüste uyuyabilen biriyim yoksa gerçekten işkence olucaktı bu olay benim için...

Muhtemelen 1 hafta boyunca bişi yazamayacağım bloğuma o yüzden gitmeden siz değerli okuyucu kitleme haber veriim dedim. Herkesin kurban bayramı mübarek olsun şimdiden... Musmutlu, keyifli, neşeli, huzurlu, sağlıklı bayramlar herkese enn sevdikleriyle birlikte...

Sunday 16 December 2007

MİMMM - Blog sahibiyle Röportaj

Hüp beni mimlemiş. Şimdi yazmassam küser müser:P şakayı bi kenara bırakıp başliim ben...


1- Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?

Mayıs 2006 da başladım..

2- Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?

Hmmm... Aslında evet. Yani yazıp yayınlayıp okuyorum, beğenmediysem siliyorum. Yani yazarken düşünüyorum benim tarzımı yansıtması için:) e belli bi tarzımız var:P.

3- Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?

Tabiiki hayır.

4- Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?

Bekleyiş? Açıkçası öyle aman aman bir bekleyişin söz konusu olmadığını bildiğimden herhangi bi zorunluluk hissetmiyorum. Kaba tabirle çok kasmıyorum kendimi bu konuda...

5- Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?

Keyif almaya devam ettiğim sürece devam edicem bloğuma bişiler yazmaya...

Ben sadece Baranı mimlicem. Mimledim.



Saturday 15 December 2007

Nihayet!!!

Tam bir ay süren yoğun uğraşlarımız sonunda nihayet internetimize kavuştuk. yafu ne zor şeymiş... Telekom sağolsun yaptı tabi grevi yetiştiremiyo şimdide işleri. Neyse 2 günde 5 defa ofislerine uğrayarak da olsa e-okul bilgilerinin girileceği önemli bir dönemde yaptırdık çok şükür yoksa sürünücektik walla...

Uzun zamandır yazamıyorum ve okuyamıyorum. Çok yeltendim kaçak wireless bağlantılarla bağlanıp bişiler çiziktirmeye ama maalesef o da mümkün olmayınca boş kaldı blogcuğum...

Çok şey yazacaktım ama şu an aklıma gelen 3 şey var.
1.cisi Gülşahçım da comenius bursuyla ingiltereye gidiyo hemde bristole... :) Tebrik ederim canım arkadaşımı:) Hayallerimiz hep gerçek olsun inşallah...darısı Filomuza...

2.cisi dün arzunun evinden tramisu dersinden dönerken arzunun merdivenlerinin ne kadar dik olduğundan bahsediyordumki ayağım kaydı ve resmen merdivenlerden 6 basamak yuvarlandım. Gülsemmi ağlasammı bilemedim ama inanılmaz acı çektim yeminlen. Bişi oldumu diye sormadan ben sööliim ewt oldu. neren acıyo diye de sormayın söölemem:P benim halimden daha önce buna benzer olaylar başına gelmiş olanlar anlar... onlar biliyodur zaten...

3.sü bana bloğumu okur okumaz yiğit özgürün kitabını alan süpper ötesi insan... Sen muhteşem şeyler hakediyosun ve inşallah hakettiğin yerde olursun gelecekte ablasının biriciği...

Bişi daha var aklıma yeni geldi. Tuğçe Baran.. Neden böyle yazılar yazıyor anlayamadım. O kendinden , hayatından, sevgilisinden bahsederken daha şirindi. Mutlaka haklı olduğu yerler vardır ama dikkat çekmeye çalışıyosa bence haksız genellemeler yaparak insanları kötülemesi çok yanlış... Öğretmenlerin maillerinde yaptığı imla hatalarından bahsederken geçmişe dönüp kendi yazılarına göz atmadan insanları acımasızca eleştirip kötülemesi onun tavrına çok ters gibi göründü bana... imla hatası, dahi anlamındaki de ekini ayrı yazmamak, öğrenciyi cezalandırmak( usulünce) öğretmenlik kıstası değildir... Öğretmenim... Çok iyi biliyorum ve görüyorum...
Acaba isim el mi değiştirdi?:P Aklıma gelmedi diil...

HÜPcüm pasını yeni aldım en müsait vaktimde gerçekleştirecem inşallah. Sağlıcakla kal..Bu arada kimse vermese ben oy veririm sana...:P

Mutlu kalın...

Sunday 9 December 2007

Yiğit Özgür Anısı

Kesinlikle her karikatürüne güldüğüm biri varsa o da yiğit özgürdür. Lakin istanbula gittiğimde karşılaşma(resmen sokakta karşılaştık) fırsatı da buldum kendisiyle . Coolmuydu, utangaçmıydı anlayamadık ama bi marketin önünde arkadaşlarını beklerken bizim: 'aaaa yiğit özgür harbiden!!!' 'Hiç de bakmıyo!' ' Amma da cool muş!!!' gibi bizim 2 metre uzaktaki bağırtılarımıza tepkisiz kalınca (yalnız ööle bööle bi tepkisizlik diil, arkasını döndü, elini cebine soktu ööle durdu) benim kafamdan 'bu adam şimdi bizi de karikatür yapar mı?' diye geçmedi diil.

Kitabını da alıcam:)

Monday 3 December 2007

La Llorona




La Llorona

Todos me dicen el negro, llorona
negro pero cariñoso
Yo soy como el chile verde, llorona
picante pero sabroso.

Ay! de mi, llorona
llorona de ayer y hoy
ayer maravilla fui, llorona
y ahora ni sombra soy

Dicen que no tengo duelo, llorona
porque no me ven llorar
Hay muertos que no hacen ruido, llorona
y es mas grande su penar

Ay! de mi, llorona
llorona de azul celeste
y aunque la vida me cueste, llorona
no dejare de quererte

IN ENGLISH

Everyone calls me the dark one, Llorona
Dark but loving
I am like the green chile, Llorona
Spicy, but tasty

They say that I do not feel pain Llorona
Because they don't see me cry
There are dead people who do not make a sound, Llorona
And it is greater than their worry

Ah me, Llorona
Llorona of yesterday and today
Yesterday I was a marvel Llorona
Today, I am less than a shadow of that

Ah me, Llorona
Llorona of the blue sky...



Haftasonu apocaliypto, just my luck ve fridayı izleme fırsatı buldum(k) ve beni en çok müzikleriyle firda etkiledi sanırım psikolojimi de etkiledi... Kötü bittiği için filmi ve acılarını karşısına alıp yüzleşmeyi sevdiği için ve hem kendine hem izleyiciye daha fazla acı çektirdiği için sevmedim... Ama kesinlikle frida'nın sountrackini tavsiye ederim.. Yukarda La Llorona Türkçede: Ağlayan Kadın (ama ööle bööle bi ağlama diil, gözlerı ağlamaktan kan çanağına dönüşen biçim)
In English: The Crying Woman (ki Picassonun böyle bir tablosu bile var)
Picasso'nun tablosu dora maar.Şöyle demiş kendileri:

"For me she's the weeping woman. For years I've painted her in tortured forms, not through sadism, and not with pleasure, either; just obeying a vision that forced itself on me. It was the deep reality, not the superficial one."

"Dora, for me, was always a weeping woman....And it's important, because women are suffering machines."

Bir de Destanı mevcuttur bu şarkının çocuklarının arkasından ağlayan bi kadınla ilgili. Onu gugıldan bulun bence çünkü bu kadar bilgi yüklemesi sıkıcı olabilir. Ama araştırmaya değecek kadar enteresan olduğunu bildiririm.

There is also a legend of this song which is about a woman crying after her drowned children.Im sure it will worth to read especially from wikipedia.. go ahead...


Bugünlük bu kadar keyif almış olmanız dileğiyle...

Sunday 2 December 2007

Daft hands

Ellen'ın programında görünce çok hoşuma gitti ve de bence çok eğlenceli...

Uçak Kazası

Beni bu olaydan ilk haberdar eden kişi Gülşah oldu. Kar yüzünden köyde elektirikler kesikti o yüzden kimsenin kazadan haberi yoktu. Gülşah iananılmaz morali bozuk bi şekilde ölenlerden birinin bizim liseden alt dönem Şakir olduğunu söyledi. Gülşahların evinin çaprazında oturuyolarmış. Ben üzerimdeki sıkıntıyı ondan daha çabuk atmama rağmen her haberleri izleyişimde veya okuyuşumda engel olamadığım bi acı, korku, hüzün ne biliim de benimde tam anlayamadığım şeyler issediyorum. Şakir benim her tenefüs gördüğüm alt dönem öğrencilerinden biriydi hatta gülşah açıklayana kadar hatılayamadım kendisini ama çok üzdü gerçekten herkesi.
Sonra oturup düşündüm neye üzülüyorum diye Gülşahın da söylediği gibi ölümün hem benim hem de yakınlarım için bu kadar yakın olduğunu görmek üzdü beni aslında... Tamam bu eninde sonunda herkesin başına gelicek ama umarım beklenmeyen anlarda, zamanlarda, yaşlarda, acı verici şekilde olmaz etrafımızdaki kişilerin ölümü...

Bir de medya... Bu kadar üzmeye hakları yok bence herkesi...Tamam hikayeler çok üzücü ama yinede bence medya biraz izleyenlerin de psikolojisini düşünmeli... En iyisi izlememek...
Ölüm uzak olsun..(Ensemizde olduğunu bilsek de..)

Sağlıcakla kalın...

Allah bütün ölenlere rahmet eylesin ve yakınlarına sabır versin...

Kar fotoları

Thursday 29 November 2007

Kar ve Tatil:)

Dün yağmaya başlayan kar gece tutmuş ve her taraf sabah bembeyazdı ama yağmur da yağınca gri gibi bişi oldu. Soğukla birlikte her taraf sulu kar ve buz!!!! Allam buraya ayakkabı mı dayanır yafu walla kıyacam paraya artık. Ama resmen suyun içinden yürüyoruz o ne kadar dayanacak o da problem. Neyse..
Sabah ben tahmin etmiştim okullar tatil olur diye ve telefonum çaldı velilerimden biri öğrenci servislerinden 2 tanesinin gelemeyeceğini yolların kapalı olduğunu söyledi. Biz geç de olsa okula vardık ama okulda neredeyse hiç öğrenci yoktu. Yarım saat sonrada okulların kar yüzünden tatil olduğunu öğrendik. Allam kar tatilide çok zevkli bişi. Beklenmeyen zamanlarda geldiğinden olsa gerek. Aslında benim için pek iyi bi haber sayılmazdı bu çünkü dün gece 3 buçuk'a kadar sınav sorusu hazırlamıştım. Ama olsun yarın yaparım sınavları:)

Buraya en yakın zamanda kar fotolarından koymayı planlıyorum eğer zaman bulursam.

Bu arada açılan ingilizce kursunda 50 yaşın üstünde inanılmaz değerli iki insan var ve iananılmaz istekliler ingilizce öğrenme konusunda. Onları görmek benim için dün ve bugün enerjik ve mutlu olmama yetti açıkçası...

Seni özlicem güneş... Gri günler başladı burda...

Saturday 24 November 2007

Örtmenler günü

Ben Bir Öğretmenim

Ben bir öğretmenim
Okulların birinde
Duymayı, düşünmeyi öğretirim.
Derslerimde...

Bir söz yağmurudur, ders dediğin de,
İnsan göklerinden, rahmet yerine,
Kitaplar dolusu yağar da yağar...
Benim çocuklarım bu bahçelerde,
Bu yağmur altında ıslanmadalar.
Bir yağmur sonrası gelin seyredin,
Her taraf tepeden tırnağa bahar...

Bulutsuz masmavi dünyalarına,
Sevginin, sevincin güneşi doğar.
Böyle çocuklarla dolar her yanım,
Çocuklar kardeşim,
Çocuklar arkadaşım,
Canım...

Onlarda toplanmıştır
Geçip giden zamanım,
Bir parıltı görsem gözlerinde,
Bilgiden, anlayıştan yana,
Bir hal olur bana...

Zannedersiniz ki,
Dünyalar benim...
Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası
Enine boyuna bütün zamanlar,
Dört duvar arası bir dershanede,
Her dinden her dilden gelmiş insanlar.
Bizimle konuşur hayal ederler,
Bağlanırız kalırız kendilerine.
Hikaye anlatır, şiir söylerler,
Mutluluk üstüne, ümit üstüne..

M.Gündüz GÖKTÜRK

Başta benim üzerimde çok fazla emeği olan canım öğretmenlerim
HÜLYA BİLİR, RECEP EKİNCİ, BİRSEN GÜMEDAĞ,
FERYAL ÇUBUKÇU, GÜLÜMSER AZEROĞLU, MEHMET ASLAN,
ARİF DİNÇ, SENA TULPAR ve şuanda soyadını hatırlayamadığım
lisedeki canım coğrafya öğretmenim HASAN hocamın ;

Sonra GÜLŞAHIMIN, FİLOMUN, BARAN VE ELİŞİMİN,
BİLGEMİN, RABİŞÇİM TEYZOŞUMUN, AYŞECİKİN
ve şuanda bu satırları okuyan bütün örtmen arkadaşlarımın
öğretmenler gününü kutlarım...

Umarım idaellerimiz peşinde koşan ve enerjisi hiç bitmeyen,
yaptığımız işten sonuna kadar keyif alan, sıradışı, mutlu
ve muhteşem mimarlar oluruz hayatımız boyunca...

Wednesday 21 November 2007

Mojo - Men in Funk - Çağdaş Özmen

Bu hafta sonu İstanbula gitmeden önce mustafaya süpper bi plan yapmasını söylemiştim uçağın check ini 6da başlayacağı için 4de yolda olmamız gerekiyordu ve bu yüzden gece boyunca uyumamaya eğer aktivite falan varsa varolan aktivitelerden birine katılmaya karar verdik mıstıkla.

Ve Mojoya gittik.:) çok şanslıyız ki süpper bi grup vardı ve inanılmaz eğlendik. Grubun adını henüz öğrendim (Men in Funk) ama bi kez daha gittğimde kesinlikle dinlemeye gidicem bu grubu ve herkese de dinlemesini şiddetle tavsiye ederim.

Benim halimmi ne oldu? Hava alanında kardeş kardeş omuz omuz vermiş uyuklarken (belkide ben horluyodum burnum tıkalıydı) ayşen ablanın sesi kulağımızda çınladı ama ben rüya gördüğümü sanıyorum. özkan abiyle birlikte karşımıza geçmiş gülüyolardı walla gözümü açtığımda:) İzmire gidiyolarmış onlarda tesadüfe bak ya!!!çok salak görünüyoduk kesin:)

Bir de istanbuldan borçkaya kadar tam 6 saat yolculuk yaptm ve gözümü açtığım bir an hatırlamıyorum.
Değdi ama walla ... maşalla istanbul maceraları hiç falso vermiyo.... Bi tane daha açık biletim var:) Güllüşahım ve filomla değerlendirririm inşallah onu.. Aylavyu mıstık...

Şimdilik gidicem ama daha anlatacak o kadar çok şey varki....

lülü

The Days in Bristol


Bristolde en çok hoşuma diden fotolardan bitanesiyle başliim dedim. Burası @bristol , burda uzay araştırmalarıyla ilgili çok fazla araç gereç, enteresan şey var. Bir de tam bunun karşısında Massive attackın albümüne de kapak olan böcek de vardı.Bu küçük bilgiyi de verdikten sora gelelim konuya...

Herkes 4 bi yandan bişiler yazmamı bekliyo bloğuma yaşadıklarımla ilgili. Aklıma ne gelirse yazacağım için bi bütün içinde yazamamış olursam şimdiden özür. takip edip okuduğunuz için de teşekkürler:)

İlk günden başliim annatmaya...

Londraya oranın saatiyle 10da indik . Biz her saat başı bristole otobüs var diye çok rahat olarak victoria coach stationa gittik. 12de orda olduk ve ne görelim. Sabah 7ye kadar otobüs yok ve terminal 5e kadar kapalı... tam 7 saat bekledik otobüsü. walla açtım laptopu prison break isledim zaman geçsin diye dondurucu soğukta . Allahtan ilk gün heycanından oflama puflama falan olmadı kuzu kuzu bekledik 7 saat.:)

15 gün boyunca kahvaltılarda butter+nutella yemekten ögh geldi. Bu ne yafu! Bu kadar pork, bu kadar butter bu kadar ekmek bu kadar coffee tüketen bu kadar hazırcı bi toplum yok. Salatalar yıkanmış poşetlenmiş olarak , ısapanaklar yıkanmış ayıklanmış olarak satılıyo. Çok garip ya.

Yanında kaldığımız aile süpperdi. Sara- Richard ve kızları isabel ve gwen çok tatlı karşıladılar ve 2 hafta boyunca evde misafirden çok ev sahibiymiş gibi hissetmemizi sağladılar.Bu İsabel sanırım hayatımda ilk defa elmayı çikolataya tercih eden bi çocuk gördüm. Çok tatlı bişi yafuu!!!

Burda çok geç oldu ve artık uyuma vakti geldi o sebeple son olarak:
Helena and me and autumn. She is one of the loveliest person that I met in Bristol. I am very sure that she will read these lines and comment about these so i decided to write something that she can understand. It is very interesting that when I first saw her I felt as if I have met her before and when I told it to her she told me that she felt the same.:) I believe in the thing called positive energy between two person and we definately have it.
I love you Helena:)

Sunday 11 November 2007

Black Elk

Everything the Power of the World does is done in a circle.
The sky is round, and I have heard that the earth is round, like a ball, and so are all the stars.
The wind, in it's greatest power, whirls.
Birds make their nests in circles, for theirs is the same religion as ours.
The sun comes forth and goes down again in a circle.
The moon does the same, and both are round.
Even the seasons form a great circle in their changing, and always come back again to where they were.
The life of a man is a circle from childhood to childhood, and so it is in everything where power moves.

oglala sioux

(from the 1st page of the novel the loop by nicholas evans)

bana cok anlamli ve dogru geldi...

Tuesday 6 November 2007

Bristol

Nihayet ... Kendime soz vermistim buldugum en uygun vakitte ciziktirecem diye..Kendi pcm olmadigi icin fotolari koyamiyorum ama buldugum en kucuk firsati degerlendirecem. Accaip macerali bi yolculuk yaptim. Detaylari donuse sakliyorum. Kursta tam 8 ulkeden 20 kisi var. Ingilizcemin kotu oldugunu dusunuyodum ama oyle olmadigini gordum...:)
inanilmnaz tatli bi ailenin yaninda kaliyorum (Sarah and Richard Yarnolds) ingilizlerin misafirperver olmadiklarini sooleyenleri kiniyorum. Tabi digerlerini bilmiyorum ama bizim ailemizx accaip misafirperverler..
Herkesin 3 katli mustakil villasi ve her evebeynin arabasi var burda. Bu konforu turk ogretmenlerine saglamayanlari da mi kinamaliyim diye dusunuyorum. Kinamasam iyi olur sonucta beni buraya ulkerm yolluyo.
Geliken 15 kg fazla gelen valizim icin 135 euro para (kilo basina 9 euro) veren ben supper bi cozum buldum donunce anlatacam.
Birde herseyin sonunda please ve thank you demeye alismaya calisiyoruz turkler olarak. Kursta ana dili konusmak yasak oldugundan restrooma falan kaciyoz arada turkce konusmak icin:) yeniden ogrenci olmak accaip bi duyguymus ama supper:)
Oldukca eglenceli geciyo gunler. Bir de 4 yasindaki Gwen ve 1.5 yasindaki isabel sayesinde ingilizcetyi nasil ogrendiklerini cozoyorum cocukalrin allam allam bu kadar sirinlik olur!!!! Fotolarini koyucam en yakin zamanda...

Musmutlu kalin!!!!
herkesin hayallerinin bigun gerceklersmesi dilegiyle...

lulu

Friday 2 November 2007

Gidiyorum...

3 gündür ankaradayım. Sevmiyom ben bu şehri be. Bööle başlamak istedim vurgulamak istedim kalas insanların çokluğunu ankarada. Uyuz oldum ben bunnara!!! Neysem...
15 hatta 20 gün ortalarda görünmezsem şaşırmayın. Ama eğer internet olursa mutlaka bişiler çiziktirmeye çalışacam. Bristole nihayet gidiyorum. Vize korkutulanın ve söylennelerin aksine 2 günde çıktı. yarın İstanbul cumartesi Londra ertesi Gün Bristol. :) . Nihayet hayallerim den biri daha gerçekleşmek üzere. Bu arada Cumartesi günü düzenlenecek olan blog yazarları toplantısına katılmayı çok istiyodum ama sanırım pek mümkün olmıcak. 4 çok geç bi saat. Edi ve ümite sesleniyorum erken gelirseniz ben de uğrarım. Yüzyüze en çok kim vıdı vıdı yapacak yarışmasına davet ediyorum. Herkes sağlıcakla kalsın.

Ankaradan sevgüler:)

lülü

Saturday 27 October 2007

3000 - İngiltere için vize

Statcounterim 3000i de gördü... 1000 tanesi ben ve babam olsa geri kalan 2000in oluşmasında katkıda bulunan herkese çok teşekkürler...

Bu arada İngilteye vize alımıyla ilgili bilgisi olanlar bana yorum yazarlarsa veya mail atarlarsa inanılmaz mutlu olurum ve yazdığı yorumlar inanılmaz makbule geçer...

lülü

Thursday 25 October 2007

Ander Sevdaluk

Çok azdır böyle şarkılar hayatımda... İlk dinlemeyle etkilenip müptelası olduğum. Çok küsel bi şarkı... Kesinlikle dinlemenizi tavsiye ederim...

Tuesday 23 October 2007

Ekim de bir pazar...





Geçen pazar gününün fotoğraflarla özeti. nedense canım pek bişi yazmak istemiyo...aslında nedeni var... Son zamanlar malum.. Eliş, baran, bilge, cemre ve ben... Benn şanslı bi insanım evet. sadece azıcık sabırlı olmam gerek...

Sunday 21 October 2007

Şehitler ölmez, vatan bölünmez...

Alçak Gönüllü Kızın Şiiri

Bir yarim olsun esmer, yakışıklı,
Çok şey istemem, boyu 1.80 olsun.
Fazla zengin olmasın umrumda değil,
Yetir ki 50-60 milyarı olsun.

Mesleğe etikete hiç önem vermem,
İster mühendis, ister doktor olsun.
Düğünümde fazla görkem istemem,
Yeter ki nikahımız Hilton'da olsun.

Balayımız küçücük bir tatil,
Paris'te, Roma'da, New York'ta olsun.
Yüzgörümlüğü önemli değil,
Ne çıkar, birkaç taşlı pırlanta olsun.

İstedim ki olmuşken gönlümce olsun.
Nerede olursa olsun otururum ben,
Minicik, 3 katlı bir köşküm olsun.

Evimde erkeğimin sözü geçmeli,
Yeter ki benem de müsaadem olsun.

Ev işlerimi kendim yaparım,
Bana yardım edecek birkaç hizmetçim olsun.

Yemek hazırlamak ayrı bir zevktir,
Pişirecek Bolulu bir aşçım olsun.
Midem büyük değildir, kuru ekmek yerim,
Yeter ki katığım siyah havyar olsun.

Seyahat etmek en büyük zevkim,
Yeter ki arabam Mercedes olsun.

Yaz tatilim sakin geçmeli,
Bunun için Side de bir yalım olsun.
Soğuk karlı kış günlerinde,
Uğrak yerimiz Uludağ olsun.

Yılbaşı gecesi tek eğlencemiz,
Maksim de İborotti konseri olsun.

Doğum günümü hatırlasın yeter,
Yeter ki hediyesi bir yakut olsun.

Yıldönümümüzü birlikte kutlayalım,
Bana hediyesi bir villa olsun.

Kocayalım onunla aynı yastıkta,
Yeter ki yastığımız atlastan olsun.

Çocuklarımı kendim büyütürüm,
Bakacak İtalyan bir dadımız olsun.

Bundan ibaret bütün isteğim.
Nice kısmetlerim çıktı da teptim.
Benim gibi bir alçakgönüllüyü alacak olan,
Sadece birazcık sabırlı olsun...

Trt Fm

Lise ve üniversite yıllarımda geceleri uyumak için walkmenimi sabaha kadar açık bırakarak milyonlarca pil bitirdiğim. Şimdiyse gece gündüz hiç kapatmadığım radyomun değişmeyen frekansı olan trt fm benim hayatımda gerçek anlamda önemli bi yere sahiptir.

Nacar marka saati (güllüşahım ve bana ilk öğretmenler günü hediyesi olarak kazanmamıza vesile oldular hatta james brownu sormuştu şimdi adını hatırlayamadığım ama trt 2 de pop saati programını sunan abimiz) , nostaljik görünümlü radyosu ve 5 cdli hediye paketi olmak üzere değişik yıllarda bissürü de hediyesini edindim bu biricik radyo istasyonumun. 24 saat canlı yayın yapan radyoyu ziyaret ettim ve spikerleriyle tanıştım.canlı yayınlarına katılıp sevdiklerime şarkı gönderdim. Arayıp istek şarkı istedim çaldılar. Biricik İngilizce örtmenim Birsen Gümedağ'dan haberdar olmamı sağlayıp tekrar haberleşmemi sağladılar. Halk müziğini sevdirip sanat müziği müptelası yapıp @'in özel a, e-mail'in e -posta olarak okunulacağını öğrenmemi sağladılar. Yani gerçek annamda seviyorum ben trt fmi. Aylavyu trtefem.



Dip not:Bu arada vıdı vıdı yapanlar var blogcuğum hakkında. Onlara sesleniyorum. lütfen yorum ve görüşlerinizi yorum köşesine yazılı bir şekilde tebliğ ediniz aksi taktirde dikkate alınmayacaktır. Ööle vıdı vıdı yapmakla olmuyor sayın black:P kolaysa siz de yazınız.

Saturday 20 October 2007

Tavsiye

Hoşlanmadığınız veya rahatsız olduğunuz durumlarda bunu karşı tarafa bildirmek insanı her açıdan karlı yapıyor.Mesela ben dün Artvine giderken şöfer amcadan pencereyi kapatmasını rica edip tam 45 dakka boyunca o rüzgarı kafama kafama yemeseydim bugün hasta olmayacak, halsizlik, burun akıntısı, baş ağrısı ve bilimum buna benzer şeyleri yaşamıyor olacak belkide kendimde yarın rizeye gidecek gücü bulabilecektim. Ama gıkımı çıkarmadan oturdum. Kendime İyacp misali mal demek istemiyorum ama bazen salak olduğumu düşünüyorum(ve her insanda bir parça barındığını). Türkün aklı sonradan gelirmiş...geçti artık...

PS: Bu Aktifet ne süpper bi ilaç ya.. İnanılmaz uyku yapıyor ama hasta olduğunu utturuyo insana dehşet bi enerji vererek. Soğuk algınlığında tavsiye edilir.

Thursday 18 October 2007

Bitlenmemişim

Bütün uzmanlara baktırdım tamamen psikolojik bi kaşınmaymış... feci rahatladım walla...

Wednesday 17 October 2007

Sır vericem

Bugün rehberlik yaptığım sınıfa girip temizlik konusunda 2 saat nutuk attım. Bitten girdim diş fırçalamadan çıktım. Haftaya salı ve her salı bit, tırnak ve diş kontrolü yapıcam (güllüşah gazladı beni). Bi güzel bitlilerse napıcaklarını , bunun utanılacak bişi olmadığını ama temiz olmaları gerektiklerini eğer kontrolde bi bit görürsem rencide ediceğimi söyleyip korkutmaya çalıştım.

Allahımmmm. O dersten sonra saçlarım öyle kaşınmaya başladıkiii. Enseden enseden. sanki bit yürüyo... Walla piskolojik veya diil. Bitlendiğimi düşünüyorum. Kwellimi ısmarladım... Anneeee seni istiyom bennn. Kim ayıklıcak benim bitlerimi yaaa!!! Bu arada temiz insana gelirmiş bit. Sona pis falan diye düşünmeyin....Ühüüüü...
Sabileri korkuttum ondan oldu dicem, onnar sabi diilki maşşallah benden hormonlu hepsi... Noolur psikolojik olsun allam...

Bu sırrımı başkalarına söyleyip kınayanların da başına gelsin!!! Banane bencilim ben...

Saçlarımı kestirmek istemiyorum ben gülşahın düğününe bülbül yuvası yaptıracam yaa..:) Bana vize de vermez bu ingilizler şimdi bitli diye.. şimdi dedikodumu da yaparlar bitli hoca diye...:( Bak dert birdi 5 oldu...

yarın söölicem bitlenip bitlenmediğimi en olmadı herkesi bitlicem kimse benle dalga geçemicek...
yaaşasın kötülük...

lülü

Monday 15 October 2007

Eller


Bu resim için ne tür nitelemeler kullanmalı bilemedim. 21 yıllık Mıstıkın ve 15 günlük Erdemin elleri...

Döndüm Kürkçü Dükkanına...

Döndüm ve 2 gün için 50 saatlik yolu çekmeme değdi doğrusu... İnanılmaz enerji topladım ve eğlendim. Fotolardan görmek mümkün olur zaten ... Şanslı bi insanım ben ... Şükürler olsun...


Tuesday 9 October 2007

Şeker Bayramı

Enn sevdiğim bayram olan ve kendimi bildim bileli ramazan değil de şeker bayramı diye nitelediğim şeker ötesi bayramı geçirmek üzere yarın kayseriye yola çıkıcam. 4 günlük tatilin 40 saate yakını yolda geçicek ama cümbür cemaat toplanacaz inşallah aydın, istanbul, diyarbakır ve artvin demeden 4 bi köşeden. Açıkçası beni gazlayan da bu oldu zaten...Kusana kadar şeker ve çikolata yiip enerjime enerji, kalorilerime kalori, kilolarıma kilo katacak olmanın heyecanı ve mutluluğu içerisindeyim...

Şeker bayramınız şeker gibi geçsin, kutlu olsun, mutlu olsun...
Her bayram arifreisnde bu kadar mutlu heyecanlı ve umutlu olmak dileğiyle...

iyi bayramlar...

Sunday 7 October 2007

Wild World


aylavyu Eski adıyla cat stevens yeni adıyla yusuf islam. Teee o zaman söölediklerin şimdi daha doğru oldu...

ohhh baby baby its a wild world,
its hard to get by just upon a smile...

Öğrencilerime dinletip, sözlerini birlikte çevirdiğimiz şarkılardan biri wild world diğeride Helldorado'nun 'the ballad of Nora Lee'si adamlar hikayeyi bestelemişler resmen. Çok küsel. Anlamını kavramaya çalışmanızı tavsiye ederim hatta veriyorum lyricleri, kolay gele. takıldığınız bi yer olursa haber edin...:P

Helldorado - The Ballad Of Nora Lee lyrics
Once upon a time there lived a lady young and fair
Raven hair and rosy cheeks and no one to compare
Daughter of a noble man in a little town
And her name was Nora Lee, and it was spoken all around

It's told that she was courted by two men of different kin
One of them a shoemaker that made boots of lizard skin
The other was the sheriff in this little town
And he swore he'd marry her or else he'd put her in the ground

One night the moon was brightly shining in the sky
She went to see the shoemaker and with him she did lie
You are my own true love she whispered soft and low
But they'd been spied upon that night, and soon the sheriff he would know

Then came a cold and dark night and the wind was blowin' free
The sheriff and his men they tied poor Nora to a tree
Full of wickedness they stole her maidenhead
Then they stabbed her with a knife 'till they were sure she was dead

Her body it was found the next day on the banks below
The news was heard and many hearts were filled with grief and woe
The guilty one will soon be hung' the sheriff he did claim
And he called upon his men, the shoemaker to blame

The scaffold it was built and all the people gathered round
Just to watch that poor boy taken to his hangin' ground
The rope was tied around his neck for everyone to see
And as the hangman pulled the rope, then he would meet his Nora Lee

Insightful Linguist

You are gifted with the natural fluency of a writer and the visual and spatial strengths of an artist. Those skills contribute to your creative and expressive mind. Insightful linguists can take complex concepts and articulate them to just about anyone. You have a gift with words and an insight into processes and the way people think.

These talents enable you to explain things clearly to people as you can conceptualise ideas internally and understand patterns on an abstract level.

bildi walla tickle. Gerçi sorular çok kolaydı ama karşınızada IQsu 124 olan biri var. Pek zeki sayılmam yani:)

lülü

Saturday 6 October 2007

Özgürlük

Blog olayının enn sevdiğim yönlerinden biri de özgür olmak. İstediğin zaman yazarsın, istemediğin zaman yazmazsın. Kasmaya hiç gerek yok. Nedensiz bi baskı oluyo insanda ama o baskı içsel bi baskı..

Bu arada ben Tiyatro klubünün öğretmeni oldum. Burayı okuyup ve tiyatroyla ilgilenen ve bu konuda fikirleri olanlar bişiler yazıp bana kısıtlı imkanlarda ortaya konacak bir tiyatro oyunuyla ilgili fikirler verirlerse çok sevindirik olurum. Belki o kişiyi sene sonu gösterisine davet ederim:)...

Wednesday 3 October 2007

Bomba

Pis bombacılar , ivrenç teröristler, kınıyorum sizi. Masum insanları (kaldıki ortada suçlu olacak bi kimse yok) öldürmekten zevk alıp çoluktan çocuktan azan egolarınızı tatmin etmenin hıncını aldığınız ve fillerin altında ezilen çimenlerden olmayı tercih edip manasızca insan öldürdüğünüz için.
Defolun.

Hayır yazmıcam bahsetmicem diyorum da nereye kadar? İster istemez etkileniyor insan...

Tuesday 2 October 2007

Jesse Cook



Enn sevdiğim gitarist Jesse Cook'un yepisyeni Frontiers albümünden cover yapılan bir Bob Dylan şarkısı... Melissa Mcclelland küsel söölemiş, jesse de her zaman ki gibi konuşturmuş gitarı. Bööle accaip bi enerji katıyo insana şarkı. Baloncuklar falan kayboluveriyo... Bunu sevdiyseniz eğer La Llorona'ya kesinlikle bayılacaksınısız...

Aslında Jesse Cook'u Çok enteresan bi şekilde dinlemeye başladım ben. DRde bigün kitap araştırması yaparkene süpper gitar melodiler geldi kulağıma. giitm sordum. Jesse Cook dediler. Bundan yaklaşık 6 sene önce walkman'im wardı ve sadece kaset çalabiliyodum. Ama o an Jesse Cook 'un piyasaya sadece cdlerinin sürüldüğünü kasedinin olmadığını söölediler. Öğrencilik öyle bişeydi bizim zamanımızda.Herkesin bilgisayarı eydieseli yoktu. Millet internet kafelerden çıktı almaktan helak olurdu(K). Ama şimdi öölemi. Öğrenciler laptoplarından buldukları beleş wireless hatlarıyla dünyaya bağlanıyolar. halbuki Bütün parama kıyıp alacaktım kaseti olsaydı. Ama gün oldu devran döndü. yeni albümü Çıktığının ertesi haftası bütün şarkılarını dinleme fırsatı edindim. Aylavyu internet, aylavyu pc'im, aylavyu jesse cook.

gidiim ben...
lülü

Çelişki

İçimde bi his var ama küsel ama yapmasam...
oraları bilirim ama gelirim ama upuzun kalsam...
Gitsem ve dönmesem, döndüğümde hemen adapte olsam... (ne çok değiştirdim yafu küselim şarkıyı)(Nil-ama)

İçimdeki diğer ses:

Söylemelimi söylememelimi
yoksa hiç başlamamalı mı
Ama ben anlatmassam ben olamamki...(dahası karnım ağrır ama içimdeki sese ve uykusuzluğa inat söölemicem)(e bunu bilin canım)

yafu kaç kişi var bi insanın içinde... Karikatürler misali baloncukların yükseldiğini hissediyomusunuz sizde bazen kafanızın üstünden ?... Bir ben var bende benden içerü. Susayım da uyuyayım en iisi.

Sunday 30 September 2007

Illness

İnsan hasta olunca neden annesinin yokluğunu daha çok arar ve neden onu daha çok özler?
Bu sorunun cevabını bılamadım. Bencil mi yani insanlar hasta olunca daha çok özlüyolar?... Aslında herşeyin altında bencillik yatıyo. Anne ben hasta oldum. Bırnım şırıl şırıl akıyor senin deyiminle hor hor çeşmesi gibi. Özledim seni hayatımdaki en küsel hatun!!! Baba kıskanma seni de...
Üleyyn ayşecik sana bunun hesabını sorucam. sen gittin diye hasta oldum ben. Bittin sen...

hadi (kopyacı ben iyacptan çarptı - savolsun )

Saturday 29 September 2007

Süpper Klip / Platonik

Tramisu

Bugün tramisu yapıcam.
'O ne?' diyenlere cevap: Süpper bişey. Bilmeyenler buraya bi baksın. Allam allam ne küsel bişi.

Birde dün şunu keşfettim. Evde yalnız kalınabiliniyomuş. Bişi olmuyomuş. Küsel bi duyguymuş. Ama yalnız olmamayı yalnız olmaya yeğlerim. Anlayan beri gelsin.

Son söz: Cumartesi günlerini seviyorum. Güneşli cumartesileri daha bi çok seviyorum. Kısaca güzel bi gün... Umarım herkes için ööle olur...

Dido, Kanlıca




En sevdiğim dido parçası ve Mıstıkın İstanbulda en sevdiği yer. Kanlıca, kanlıca yoğurdu, İstanbul.

Thursday 27 September 2007

Gülşah

Aynı lisede okuduğum lakin eğitim dersinde yaptığımız kopya alışverişinden başka kendisiyle lise yıllarından kalan ortak bir anımızın olmadığı ama hergün gördüğüm, sapsarı saçları ve masmavi gözleriyle okulun en dikkat çeken kişisiydi. Herkeş alaman sanırdı(!):P
Sonra aynı üniversiteyi kazandık. Aynı yurtta ve aynı odada kalmaya başladık. Başlarda pek iyi değildik. Hem de hiç. Sonra hasta olduğum günnerden birinde bir horultu vakası yaşadık. (Ben hasta olduğum günner yurtta hep horlardım , dakka başı uyandırırlardı acımasızlar):)(Gülesim geldi) İkimizde çok ağladık o gün. O günden sonra çözdük biz birbirimizi. Hani derler büyük arkadaşlıklar kavgayla başlar diye. Walla aynen öyle oldu. O günden sonra tanımaya başladık birbirimizi ve tanıyış o tanıyış. Muhteşem bi dost edindim. Tabiiki zaman aldı. Ama Her zaman sonuna kadar güvendiğim, annemin ve babamın evin 5. elemanı olarak gördüğü ve babamı ikna kabiliyetine sahip , accaip hazırcevap (yiğit özgürün karakterlerinden bilene), değer veren, ince düşünceli, bana düzenli olmayı aşılayan, süpper araba kullanan, teeee bırdırlardan dahi desteğini hep hissettiren, açıksözlü, sade, cıpcıvıl, hapharika, müsmüthiş, en kötü ve en mutlu zamanlarımda arayabileceğim ve herşeyimi paylaşabileceğim kelimelerle anlatamıycak bi dost ve Türkan teyzem, Münür Amcam ve Ezoştan oluşan müthiş bi ailenin de ben 6.(kemoştan sona) elemanı oldum.
Ona dair yıllar önce yurt dışı başvurularıyla ilgili yaptığım bir düşüncesizlik (filo da dahildir bu düşüncesizliğe) vardır ki özür diledğim halde hala içime batar. (kesin unutmuştur o)

26 Eylül doğumgünüydü. Ne yaziim nası yaziim diye çok düşündüm. O kadar çok şey varki aslında onun hakkında anlatılması gereken. İyiki varsın uyuzböcüğüm. İyiki doğmuşun. Herşey için teşekkürler... Ömrümüzün sonuna kadar birbirmizin hayatında olmamız dileğiyle.
Günün anısına :soldan sağa:filo, ben, dur, güllüşah, ibo


Wednesday 26 September 2007

Psişik

Anne ben Psişik oldum!!! İnanmassan gel gör. Allah psişik olupta farkında olmayanlardan eylemesin!!!Amin.

Bugün hayatımda çok önemli yere sahip bi aileye iftar yemeğine davetliydik Ayşecik(gerçek adıdır) ve ben. Bu aile ben Borçkaya geldiğim ilk gün Terminalde tanıştığım ve öğretmen evine götürüyoruz diye babam ve beni kendi evine götüren Cavit Amcanın (Kaboğlu) nun ailesiydi. Köyüme gelen öğretmeni öğretmen evinde kaldırmam ben!!! diye babam ve beni neredeyse 1 hafta misafir etmişlerdi. Düşünsenize daha tanışalı 5 dakka olmayan bir insanı evien misafir etmeye götürüyosun..Muhteşem bir güven duygusu ya.(gerçi içimiz dışımıza yansıyo yafu temiz yüzlüyüz neticede güven uyandırıyoruz) Ama ne biliim izmirden gelmişim. Hiç kimseye güvenim kalmamış. Müthiş bi olaydı bu. anlatılmaz yaşanır yani. Babam da hayatında ilk defa başkasının evinde rekor denecek kadar uzun kalmış oldu. Zırlayarak geldiğim ilk günüm nur, derya , hanife , havva teyze ve cavit amca sayesinde süpper bitmişti. 4 kız müthiş eğlenmiştik. Sonra benim 2. ailem oldular. Şirin ötesi insanlar...
Bu arada yemekten sora Horon teperken (bu gelenekseldir her karadenizli misafiriyle horon teper ardından 2 el silah atar havaya)* yoğurt dolu tabağı bugün silinen halıların üstüne döküp sonra suçu hanifenin üstüne attım. Ewt kötü bi insanım.

Ben gider. Yarın toplantım var!!! Ühüüüüüü....

*şaka(gece yarısı bu kadar oluyo )

Monday 24 September 2007

Prosedür

Bazen oturup düşünüyorum. Ben bu bölümü bu kadar prosedürü yerine getirmek için mi okudum? Hayıırrrr!!! Sööleselerdi belki başka meslek seçerdim ya. Bu ne ya! Biz girsek İngilizce öğretsek olmazmı sadece ya? (Amma çemkirdim - Kolaysa git okulda bağır, sıkar tabi azıcık)

Ne depresif bi blog oldu yafu bu bööle!!! Komik olaylarla dönücem ben biriktiriyorum ama nedense balık hafıza oldum tutamıyorum aklımda. Enerji dolu olduğum bi gün eteklerimdekileri dökücem. zamanı var.

Bu arada günün en küsel haberi evimizi değiştirecek olmamız. Daha büyük ve Çoruha nazır kocaman bir balkonumuz olucak. Yuppie yuppie yeah yeah. Tebdili mekanda ferahlık var demişler... Ben mutluyum çok işim olacağını ve çok yorulacağımı bile bile...

tata (hindistancada güle güle demek)

Sunday 23 September 2007

Mim - Mimleme - Mimlenme

Mimleme nedir ne diildir , düne kadar bi fikrim yoktu ama bugün Ümit Buketi mimledim diince anladım olayı. Anlatmama gerek yok muhtemelen anlaşılacaktır ne olduğu.

Mimleme konusu sana o anda en yakın olan kitabı bulup 187. sayfadaki ilk cümleyi bloğa yazmak. Eğer ilk sayfadaki ilk cümleyi yazmak olsaydı Kafkanın Dönüşüm romanının ilk cümlesini yazacaktım. Çok etkileyici diye, yanımda ve yakınımda olmadığı halde.
Benim yakınımda başucu kitabı yaptığım lakin okul başladığından beri maalesef karınca hızıyla ilerleyebildiğim Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler kitabı var. Tamam bi öğretmen olarak okumak için çok geç kalmış olabilirim ama sonuçta okuyorum.

İlk cümlesi:

Son Türkler, bu yıkıntıdan yeni bir devlet çıkarmak için çırpınmaktaydılar.


Baran Oğur mimledim seni!! Haberin ola

Saturday 22 September 2007

Dalgakıran



Ben artık böyle hüzünlü şarkılar dinlicem. Olmuyo öyle her zaman eller havaya. Aşk herkesi kırar mı? No comment...

Edit: Ben neden bu denli hüzünlendim ki? 'artık' yalnızca 1 gün sürebildi. Ben eğlenmeyi seviyorum. Haftada 1 güncük hüzün yetiyo.

Thursday 20 September 2007

Nöbet ve Öğrenciler

Yılın ilk nöbetini dün tuttum ve nöbet sonrası eve nası geldim, iftarda ne yedim, ne yaptım ne ettim pek hatırlamıyorum. Hepsi tatilde şarj olmuş resmen, durdurabilene aşkolsun. 1. sınıf öğrencisinin bitanesini yaramazlık yaptı diye kolundan tutunca tekme yedim, yine aynı kişiyi başka sefer yakalayınca omzundan tutunca elimi ısırdı. Allahtan
ilk nöbetti, mutluydum. Gayet sabırlı bi şekilde uyardım. Birde gördüğüm olayları videoya çektim nöbet esnasında. Köy çocukları kesinlikle daha şirin oluyolar değiştireyim, her çocuk şirin ama köy çocukları daha farklılar. Aşağıdaki videoda kızlarım var. Çok hoşuma gitti izlerken. Çekmek istedim.Kalite çok kötü ama seçilebiliyor.

Wednesday 19 September 2007

Civcivler




Bu fotoğrafları 1 ay önce Talasta evimizin önündeki pazarda çektim.Bu civciv kutularının önünden her geçen çocuk 'Ben de ondan istiyoom' diye ağlıyodu. Anneler 'Onlar boyalı 1 hafta içinde ölür deseler bile ikna edememedikleri için sürüye sürüye götürüyolardı çocukları. Ben de 1 tane almak istedim ama ölürse üzüleceğimi bildiğim için hiç almamanın daha mantıklı olduğunu düşündüm. Satan amca da civcivleri çok yedirip çatlatıyolar ondan sonra suçu boyaya atıyolar diye dert yanıyodu.

Yazık o civcivlere ya.Muhtemelen şu anda hiçbiri yaşamıyor. Ya çok yiyip çatladılar, ya da boyadan zehirlendiler.

Tuesday 18 September 2007

Yol, Sel, Elektrik, Su ve Okul

Okullar nihayet açıldı. Ama resmen afetli bi açılış oldu. Sabahleyin okula yarım saat geç kaldık çünkü yağan yağmur yolları mahvetmiş ve resmen dere kenarındaki yolun yarısı dereye gitmiş ve tek şeritli yola dönmüş. 30 yıldır böyle afet görmemiştik dediler walla. Bu arada 2 haftadır okulda ve köyde elektirik yoktu.En son Cuma öğlen gelmişti. Bizde rahatlamıştık işler daha kolay yürüyecek diye amma velakin dünkü yağmurdan dolayı yıkılan elektrik direklerinin yapılmasının uzun süreceğini söylediler.Su deposu da sel altında kalınca bizim sularda çamurlu çamurlu akıyo.

Yani vergiler bize yol su elektrik olarak dönmüyoooorr!!!

Bu arada burda havalar accaip soğuk kışlıkları çıkardık valizden. Bu durumdan mutlumuyum? hayır. Ben güneşi severim, bide mavi gökyüzünü ama görünen o ki bu senede durmadan yağacak. Feryal Çubukçu geldi aklıma kitapları incelerken insanların karamsarlığını hep gloomy weathera (karamsar ve kapalı hava) bağlardı. Walla ööle. İçi kararıyo ya insanın. Allam birazda istanbula, ankaraya, aydına ver yarabbim. Sonbaharı sevenler gelin doya doya yaşayın burası neredeyse 5 ay sonbahar yaşıyor.

lülü

Sunday 16 September 2007

Arı Dişledi :)

Borçkada (cats and dogs) yani bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyo. Edayla (okulumuzun yeni matematik örtmeni - Ben ona kısaca cik diyorum stajyer olduğu için)dışarı çıkıp iftarlık bişiler alalım dedik. Bir markete girdiğimizde kafamda bişiler dolaştığını hissettim önce kafamda su damlası var sandım ama hala kıpırdanmalar olunca elimi saçıma attım ve oda ne!!! elimde kocaman bi arı vardı. İğnesini batırdı gitti. İğnesi orda kaldı ve accaip acıdı canım ya.Gözümden yaş geldi walla acıdan.Hayatımda 2. kez arı sokmuş oldu beni böylece ve parmağım kocaman oldu. Bu arada burda ısırmaya dişlemek diyolar. Örtmenimmm arı dişledi. Metun elimi dişledi. Beni küçükken köpek dişlemiş. ...
Bugün de bööle bi anım oldu. Yarın okullar açılıyo çok ösledim ben çocuklarımı... Heycanla bekliyorum. Umarım süpper bi yıl olur bütün öğretmenler ve çalışanlar için...

lülü

Saturday 15 September 2007

Ayın 15i

Bir memur ayın 15ini neden sever? veya
Bir memur ayın 15inden neden nefret eder?

Sever çünkü bissürü parası olur ve o para cebinde kalır, dilediği gibi harcar, biriktirir gezer, tozar, ohh ohh. Tabi sever.

Nefret eder çünkü, para o hesapta 1 güncük dahi barınamaz. Kira, elektrik, su, telefon, adsl, kredi kartı derken uçaaaarrrr gider. Sonra dersinki içinden sinirli sinirli'ülen getti 1 aylık emeklerim'... Ama bu her ayın 15inde aynı olur. Hatta ayın 15ini sevenlerin de birgün nefret etmeye başladıklarını gözlemlemeye başlarsınız. Bu (bayan)memurların makus talihi galiba diye düşünmeye başlarsınız.

Yok yok, çok ciddi kararlar aldım. Feci tasarruf yapıcam. Ben de kanıtlıcam herkese para biriktirebildiğimi.Yenecem makus talihimi. Benim de param olacak ayın 15inde... İnşalla...

Bugün ayın 15i
Söyle kim bitirdi maaşı?
Ben değilim ben değilim deme
Çünkü sensin yapan bi ton kredi kartı borcu!!!

Gece gece ilhamlandım walla...

Thursday 13 September 2007

Yiğit Özgür

okuyabilmek için resmin üzerine tıklayın ve büyütün...

Wednesday 12 September 2007

For Anindya Nath

An Indian friend of mine who is a very close one and who visits my blog frequently wanted me to write something in English so that he can understand. So this is just written to make Anindya(okunuşu onindu) happy. R u happy ani? :)

My godddd!!! My weblog is becoming international day by day...

lülü

Uykusuz

Bugün çok uykusuz olduğumdan okuldan gelince maillerimi kurcukladıktan (!) sonra azıcık uyuyayım dedim. Uyumaz olaydım. Ya uyanınca bööle içimi o kadar kötü bi yalnızlık kapladıki... Sanki Kayseride uyanmışım gibi hissettim ama malesef burda uyandım:(. Ama daha durrrrr dedim içimden sen iftarı ediyle büdü gibi 2 kişi yapınca görücen. Neden bööle oluyo ya? Ramazanda yalnızlık daha da bir koyuyor insana...

Tamam bu kadar karamsarlık yeter. Bir başka UYKUSUZ luk faktörünü ele alıp, Birazda eğlenceli yönden bakalım UYKUSUZ luk olayına. Dün bayiden aldığım derginin adı Uykusuz. Yiğit Özgür'ün(Umut Sarıkaya ve 4 karikatüristin daha) yeni dergisi.Walla almanız tavsiye olunur. Bugün beni mutlu eden şeylerden biri bu dergiyi edinmiş olmak ve baştan sona okumuş olmaktı...

Neysem. Ayşecik çağırdı beni. Hazırlanıp yola çıksam ii olcak.

lülü

Sunday 9 September 2007

Pazar

Bugün pazar. Hayatım boyunca nefret ettim pazar günlerinden. Hep pazartesi hazırlıklarıyla geçtiği için galiba. En güzel yanı geç kalkmaktır ama insanın aklında hep pazartesi olduğundan mafeles hep diken üstünde olunur. En sevilen günlerde cuma ve cumartesidi. Bazen aradan pazarı kaldırıp direk pazartesiye atlamak geçiyo aklımdan (ama bu sefer de cumartesiyi sevmezdim herhalde) veya hergünü cuma cumartesi yapalım. Bu daha küsel bi fikir. Başbakan olunca alıcam gündemime.Yaşasın bencillik.
Ya amma vıdı vıdı yaptım. Herkese pazartesiyi düşünmeden geçirilen süper pazarlar dilerim.Bu arada pazar günümü bloğunda verdiği linkle şenlendiren Umit Kurt'a teşekkür ederim ve o linki sizin de görmenizi, izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Tıklayın...

lülü

Saturday 8 September 2007

Sıcaaaaaakkkk!!!!

Ramazana 1 haftadan az kaldı. Ve Borçka hala inanılmaz sıcak ve nemli. Bu yaz İstanbuldan sonraki en sıcak yer. Yafu insan oturduğu yerde ıslanırmı? Resmen şıp şıp terliyoz.Barajımızın nemi de sağolsun tuz biber oldu. Allam umarım oruç zorlamaz insanları bu sıcakta. Günler de kısalmadı. Al sana böhürdemek için bi sebep daha...Zaten artık benim bi ingilizce sınıfım da yok.Ne güzel annemler cümbür cemaat bağbozumu yapıyolar yahyalıda. Bende azıcık şekerleme yapiim akşama makarna yapıcam. Tamamen kendi uydurduğum tarifi alta yazıcam . Muhteşem dönütler aldım tavsiye olunur.

Bukorella(Tarifin adını özge koydu)
Malzemeler:
10-15 tane biber
500gr yoğurt
4 domates
5 diş sarımsak
1 paket makarna
4 yemek kaşığı zeytin yağı
taze veya kurutulmuş fesleğen
kekik
tuz

Önce biberleri üçe veya 4e bölüp kızartın. yağını süzüp soğuduktan sonra sarımsaklı yoğurt yapıp biberleri yoğurdun içine koyup karıştırın. Makarnaları italyan usulu denilen dirilikte haşlayın , süzdükten sonra yapışmaması için 1-2 kaşık zeytinyağıyla karıştırın. Makarnanın yarısını borcama boşaltın ve üstüne yoğurlu biber kızartmasını dökün. Onun üzerine makarnanın kalanını yerleştirin.Sonra domatesleri küp küp doğrayıp 4 kaşık zyetinyağında fesleğen , tuz, kekik ve küçük küçük doğranmış sarımsakları da ekleyerek sos yapın. Sos kıvamalanıp süper kokmaya başlayınca ateşten alıp borcamdaki makarnanın üzerine eşit olarak dökün. Üfff süper oluyo. Kola içmeyin sağlığa zararlı ama meyve suyu iyi bi seçenek olabilir. Özellikle de vişine.
Afiyet olsun. Yarasın.. Ama kilo yapmasın...

lülü

Friday 7 September 2007

Bugünlerde en sevdigim şarkı



Canım sıkılınca, mutsuz olunca, temizlik yaparken veya çok mutluyken ve bilgisayarımı ve ipodumu açar açmaz bu şarkıyı dinliyorum ben. Bu yaz Live8de keşfettik Mıstıkla.
Umarım dinleyenler de beğenir.

lülü

Thursday 6 September 2007

Böhü Böhü...

Bugün okuldan gelince şok oldum, ağlamak istedim, sinirlerim bozuldu.... Mutfak balkonunun kapısı açılmış, kapının hemen yanında duran masanın üzerinde duran kızartma yağı tenceresinin üzerindeki kapak düşmüş ve rüzgar estikçe perde o yağın içine girip çıkmış ve bütün mutfak yağ olmuş. Daha yeni temizlemiştik evi biz Ayşecikle yaaa. Neyse 4 defa sildim hala içime sinmiş diil birazdan bikez daha silecem, allahtan domestos hayranı bi insanım da sildikçe içim açılıyo. Üstüne bütün raflarıda boşalltım. Ben manyakmıyım? adlı nil şarkısını da kendime armağan ettim (aslı ben aptalmıyımdır). Şimdi gidip lostun 3. sezon 20. bölümünüde izleyip uyuyacam.

Allam ne zormuş hem çalışmak, hem temizlik yapmak, hem bulaşık yıkamak, ütü yapmak...Allah bütün bayanlara kolaylık vede sabır vede güç vede mutluluk ve sağlık versin bide bol para versin demi?

lülü

Wednesday 5 September 2007

Alışmak

Bugün Gülşahla konuşurken aynen şu sözler ağzımdan çıktı farkında olmadan:

Alışmaya çalışmak diye bişey yok, Alışmak zorundayım

sonra yalın geldi aklıma... yaziim dedim. Bu kadar...

ayyy çok banalsın diyenlere: Yalın dinliyom ben ne var alla alla...Seviyomda ben bu adamın müzüklerini..

2007-2008 Eğitim Öğretim yılı

Kürkçü dükkanına dönüş gerçekleşti. her ne kadar henüz adapte olamamış olsam da ... Birazdan zümre toplantısı var. 4 saat..böhü böhü...

Borçkadayım ama bu sefer pek iç açıcı gelmiyor bu yer bana. I hope it is my last year in here...

Neyse yeni ağitim öğretim yılı herkese hayırlı uğurlu olsun...

Lülü

Tuesday 4 September 2007

Paragliding World Cup*

Dünya yamaç paraşütü şampiyonası*nın ayaklarından biri Ali Dağında yapıldı ve fethiyeden gelen paraşütçüler herkesi uçurdu. Ben uçmasam ayıp olurdu. Şiddetle tavsiye ederim süpper bi duyguydu...Hatta aklımdan bunun kursuna gitmem gibi fikirler geçiyor..hihi
Kaskımı taktım, oturağımı taktım ( ben onu yedek paraşüt sanıyodum) ve hayatımda ilk defa şişko olmanın avantajını yaşadım hehehehehe. Veeee uçtum. teknik desteğinden ötürü Serhata teşekkürler.
Bunlarda yarışan paraşütçüler...Çok eğlenceliydi..

btw: borçkada yaşadığımız internet problemi yüzünden upuzuun bi süre bloguma yazı yazamadım ve ihmal ettim okurlarımı.. özür bu yüzden..

Wednesday 29 August 2007

İstanbul ve The House Cafe

Şimdi hayatımda ilk kez istanbula gtimişim dolu dolu 2 gün geçirmişim ve bu 2 gün zarfında herkesi hayretler içinde bırakacak 'Ben İstanbulun heryerini gezdim' vıdı vıdısını etmişim...Buraya İstanbulla ilgili bişiler çızıktırmamak harbiden ayıp olur.
Kimse inanmasada 2 günde bütün istanbulu turladım,
Çengelköyde meşhur salatalıkla kahvaltımı yaptım, kanlıcada pudra şekerini döküp o meşhur yoğurttan yedim, ayasofya, sultanahmet, yerebatan sarnıcı, taksim, istiklal, beyoğlu, eyüp, beşiktaş hertarafı turladım, boğaz turunda bütüün istanbulu da gördüm, cevahirde 25 metreden serbest atlayışımı da gerçekleştirdim...
Şimdi ben bütün istanbulu gezmemişmiyim yani? ne gülüyosun?

Hatta ve hatta enn çok ortaköyü beğendim. Mustafa gazetede okudum size türkiyenin en iyi limonatasını ismarlıcam diye Ortaköydeki the house cafeye götürdü. gayet pejmurde halimizle o kadar kokoşun içine düşünce hepimiz bi hönk olduk. (İbo , Mıstık, ben) Fiyatlar azıcık uçuk olsa bile sırf garsonların samimiyeti ve güleryüzlülüğü ve mekanın o süpper manzarası yüzünden İstanbula her gittiğimde ortaköy the house cafeye gitme kararı aldık mustafa ve ibrahimle. Birde cow parade vardıkı beni ne çok güldüren ineği fotoğraflamadan edemedim. Sahibinin kopyasıydı walla.
Bu arada geleceğin nöroloji uzmanı İbrahim bingöle barınma ihtiyacımızı giderdiği , mustafa köşkere de süpper bi kardeş olduğu, herikisine de sürekli aşık atışması gibi atışıp beni gülmekten kırıp geçirdikleri ve beni süpper ağırlayıp dolu dolu harika bi hafta sonu geçirmemi sağladıkları için çookkkkk teşekkür eder gözlerinden öperim...
En çok güldüğüm atışma:
ibo: Abla lisedeyken biz korkmazla köşkerin ceketinin cebine çöp doldururduk , o hiç anlamazdı o çöp cebinde bir hafta boyunca gider gelirdi..
Ben: Ablacım sen o kadar pasaklımıydın len?
mustafa: lan ibrahim ne salak adamsın sen lan. Şimdi Şu anlattıklarına sen inanıyomusun? Allah aşkına inananıyomusun?
İbo:İnanmassan başaramassın köşkerim...

Bu arada bu ineği kimin tasarladığını söölemicem bakalım doğru tahmin gelecekmi....

Monday 27 August 2007

En iyi arkadaşım Nişanlandı

Esas Oğlan(Kemal), Esas Kız(Gülşah)

17 Ağustos 2007 (bu arada 17 ağustosu anmadık diil) Cuma günü canım arkadaşım, biricikim, her koşulda, her zaman beni destekleyen Gülşahım nişanlandı. Onun vesilesiyle 4 arkadaş toplanmış olduk. Hayatımda en çok gülüp eğlendiğim ve duygulandığım nişandı. Bi de ilk kez bu kadar dahil olduğum için kaynaklandı sanırım, bohçadır, çikolatadır, odur, budur ne çok ayrıntı ve prosedür işiymiş bunlar yafu. İnsan görmeyince anlamıyomuş.Bu arada araba öğrenme işi suya yatmış olsa da hala pes etmedim. Sürücem o dört tekerlekli uyuz aracı!! hem ben 2 tekerlekli bisikleti süren insanım...Yani umarım sürebilirim... Hem air hokeyde hem de bowling de aldığım birincilikleri de unutmadım.Ehem..Kemal Aktaşa duyrulur. Nası yendimm... Burdurda geçirdiğim 4 gün inanılmaz eğlenceliydi. Ezoşa, kemale, türkan teyzeye, münür amcaya ve canımcım güllüşahçığıma hem o süper 4 gün için hemde kayseriye yolladıkları kargo için ne kadar teşekkür etsem az. İyiki varsınız ...

Saturday 25 August 2007

Yolculuk ve Kuşadası Maceraları

Bloguma sanki aylardır yazı yazmamışım gibi geldi birden. 10 gündür bilgisayarımdan ve internetten uzak olduğumdan arada sırada göz atmak dışında blogumla ilgili çalışmalarda bulunamadım. Ama bomba gibi döndüm (bide azıcık kızarmış olarak). Çok enteresan şeyler gördüm ve hepsini yazmak için beynimin bir köşesine istifledim. En son olaydan başlayarak maddeler halinde (ilker ender üstadımız bööle yapınca daha çok okunacağını savunuyor, ondan:P) yazmaya başlasam iyi olacak...

- Yolculuklarımı Süha - metro ve pamukkale firmalarını kullanarak yaptım. Süha gerçekten bu işi süpper kıvırmış. Yani kendi memleketimin firması diye söylemiyorum. Hizmet süpper, servisler, araçlar, personel.. gerçekten Kenti sollucaklar. Oh edicekler. Metro iğrençti bir daha metroya binmeyeceğime dair söz verdim kendi kendime bide otobüs neoplandı. Klimaları açmadıktan sonra isterse limuzin olsun o sıcakta insan bunalıyo. İstanbuldan kuşadasına Özellikle Pamukkaleyle gittim. 4 yıllık üniversite serüvenimin firmasıydı. 1 kez olsun yamukluklarını görmedim. Belki görmüşümdür ama geçmiş zaman ne gerek var. Neoplan ( Babam bunun napolyon diye okunduğunu savunuyo..cık cık cık...göz var nizam var) dedikleri otobüs hakkında bu sayede fikir edinmiş oldum. Artvine virajlardan dolayı en dandik otobüsleri verdikleri için bööle lüküs otobüslere binmek ancak istanbul- izmir güzergahlarına yol alırken nasib oluyor.

- Süha firması da diğer firmalar gibi fix dinlenme noktalarında mola veriyor. Bunlardan bri de Gökgözler dinlenme tesisi. Dün gece 4 sularında gökgözlerde mola için durdu otobüs. Nedense her ihitimale karşı o paralı lavabolara mutlaka uğrarım ben. Yine uğramış elimi yüzümü yıkarken içeriye haldır huldur bi hatun girdi bööle garip görünüşlü. Elinde de çekçekli siyah bir pazar çantası vardı. Önce elindeki çantayla tuvalete geldiğini görünce bi kere şaşırdım ama olan ondan sonra oldu. Çantayı çekiştirerek tuvalete sokmaya çalıştı baktı olmuyır bi eliyle çantayı tuttu kapı yarı açık vaziyette herkesin gözü önünde şır şır şır...yuhhh dedim içimden walla. Ama acaba içinde ne vardı diye düşünmedim de diil yani. Annem hemen yazdı senaryoyu. Kesin kuryedir o. İçinde eroin falan vardır dedi. Evet annem çok polisiye film ve dizi izliyor...

- İkinci enteresan olay yine yolculukla ilgili. Önümde çocuklu bi çift vardı. Çocuk 3 yaşında falandı. Otobüse yeni binmişiz herkes etrafı inceliyor . Bunlardan kahkahalar yükseliyor. Bunlar ailecek birbirini gıdıklıyor kadın adamı adam çocuğu çocuk anneyi ama nasıl bir gürültü herkes garip garip bunları izliyor. Bu arada benim önümdeki koltuk zangır zangır sallanıyor. 2. yuuhhumuda bunlara söyledikten sonra yolculuk boyunca kızını dövemesinden ve ağzından çıkan 2 kelimeden birinin öldürürüm seni olmasından kadında ciddi problemlerin olduğu kanısına vardım. Allah göstermesin...

- Kuşadası beni çok şaşırttı. Accaip serindi.Geceleri resmen üşüdüm.
Birde gözlerimin önünde bir hortum gerçekleşti ve resmen dehşete düştüm. 3 güneş şemsiyesini yerinden söken hortum 3ünü de havaya savurup biyerlere götürdü. Diğer şemsiyeleri de etrafa saçtı.
Yine kuşadasına tatil yapmaya gelen kuzenim safa sabah 9dan akşam 6ya kadar havuzda kalıp üstelik güneş kremi de sürmemiş olunca resmen amele yanığı oldu. Ben görünce aaaaaaa nooldu sana safa deyince hemen aynaya koşup noolmuş bana diye ağlayınca haliyle beni aldı bi gülme...Sabah lor peyniri gibi görünen eleman akşama adeta pancara dönmüştü.
Kısadan hisse:Güneş kremsiz güneşe çıkmayın!!!
Yengemin Corsasına benim de olsun mantığıyla elimi sürterken teyzem kapıyı başparmağımın üzerine kapattı. attığım çığlık bütün Deren Alp 1 sakinlerini yerinden sıçrattı. Başparmağım azıcık morardı ama çektğim acıyı ben bilirim. orda ağlayamasam da odama çıktım ağladım. Yoksa acısı geçmezdi walla onun...
2 yıllık geleneği bozmayarak Meryem teyzeme yıllık kahve falımı baktırdım. Çok entereasan aslında bu olay. Her yılın sadece 1 günü görüşme fırsatım oluyor meryem teyzeyle o da en fazla 2 - 3 saat ama paylaşacak çok şey oluyor bide o 3 saatin için de de falıma bakıp mutlu ediyor beni. Onun sööledikleri terapi gibi geliyo bana çünkü hep güpgüzel şeyler söyleyip mutlu olmamı ve umutlu düşünmemi sağlıyor. Bu arada bu olay yavaştan bir ritüele dönüşmeye başladı... Meryem teyze aylavyu.
Birde 3 sene önce 20lik dişlerimin 3 ünü 1er gün arayla hiç acı vermeden ameliyatla alan Bülent Amca (Aydından okuyanlar varsa reklam olsun Bülent Avcı) 4.yü de çekti aldı sağolsun.Eğer Kayserideki tıp fakültesine kalsaydım beni randevuyla 2 sene sonraya atmışlardı . Garip bir ülkede yaşıyoruz walla. Thanku Bülent Amca...Teee artvinlerden aydına.. çekilen dişimi aldım. sevgili dişimin bir fotosunu iliştireceğim buraya yakın zamanda...
Kuşadasında gerçekleşen en son ve beni en sevindiren olay Bristol Bursunu kazandığımı öğrenmemdi. Thanku ulusal ajans... Birde beni her zamanki gibi bu olayda da baştan beri destekleyen filom ve Gülşahım var ki onlara teşekkür etmeden olmaz. Ailemi, rabişçim teyzoşçuumu ayşeciki bilgeyi baran ve elişi ve osmangürü esgeçmek olmas şindi...
Ps: Hayallerinin peşini bırakma!!!

Uzun bir yazı oldu. umarım sıkmamışımdır. yazmış olmanın rahatlığıyla pek farkedemiyor insan. Bunlar daha yaşadıklarımın yarısı bile diildi. İstanbul ve Nişan macerası sonraki gönderilere...

lülü

Sunday 12 August 2007

Yupie yuppie ye ye!!!

Buradan önce güneye sonra istanbula sonrada Ada'ya gider bu yol. Dümdüz kumsala akar gider bütün sıkıntıları denize bırakır... Güle güle gider... Ve herkese kısa bi süreliğine güle güle der....

Yarın gece otobüse binip önce canım arkadaşım Gülşah'ın nişanına katılmak için Burdura, oradan Canım Kardeşim Mıstıkla çılgınlar gibi eğlenmek için(hayatımda ilk kez ) İstanbula oradan da izmir-Aydın-Kuşadası üçgeni yapıp 10 gün sonra dönmek üzere yola çıkıcam.

Ben yokken sakın terliyken soğuk su içmeyin, gece uyurken üzerinizi açmayın, küçücük şeylerden mutsuz olup keyfinizi kaçırmak yerine küçücük şeylerden mutlu olup hayatınızın kalitesini arttırın.

Anne- baba sizi seviyorum. Ben yokken bu sayfayı açıp açıp okuyacağınızı da biliyorum. O sebeple size de bikaç çift lafım var.
Anne lütfen beline dikkat et. Eğilirken lütfen tikkatli ol.. Baba sen de çok buzlu su içip sonra üşütüyosun. Bak karışmam. Ben oradalardayken hastalanmayın.

Okurlarım söylediğim istikamette olanlarınız varsa size sesleniyorum. Buradan bir isteği olmayan var mı? .......Yok mu? Boşverin zaten pastırma sucuk yenmiyo sıcakta feci kokuyo...

Sağlıcakla kalın...

Ben gidiim de valizimi hazırlayayım....

Ireland, Irish ve Universiade Bangkok 2007



2005 yılı neredeyse hayatımın en hareketli yılıydı. Önce İtalya için çevirmenlik yaptım İzfaşta neredeyse 1 haftam İtalyanlarla geçti, inanılmaz bir italya hayaliyle birlikte italyan hayranlığı başladı, italyanca öğrenmek kafaya konuldu, (Şuan tell me more Italian ile devam ettirmeye çalışsam bile come stai'den öteye geçtiğim söylenemez) sonra hayatımın 9 Eylül dönemi kapandı, mezuniyet, Kpss'ye girdim, ardından Universiade İzmir 2005 'te İrlandaya delegasyon asistanı olarak atandım.(ki bu bölüme birazdan devam edicem)Sonra Meryem teyze falımda B harfi gördü beydağı beklerken Borçkaya atandım ve karadenizi hayatımda ilk kez gördüm. İlk laptopımı kendim aldım.(tek taşımı kendim aldım gibi oldu). İlk kez ev arkadaşım ve 'odam' oldu. Yani 2005 benim için gerçek anlamda süpper bir yıldı...

Benim asıl anlatmak istediğim olay İrlandalılarla ilgili...Delegasyonla tanışmadan Önce Ekşi sözlükten ve internetten iyicene araştırdıktan sonra karşılarına çıktım. Güya ingilizce öğretmeniyim ya anlıcam her dediklerini, ne mümkün. A bit Slower please, slower please demekten ilk gün helak oldum. İngilizceleri ilk başta çok farklı geldi ki gerçekten öyleydi.Sonra bi baktım bi demede anlamaya başladım daha sonra onlar benim telaffuzumu düzeltmeye başladılar.
İrlandalılar hakkında edindiğim izlenimleri şimdi yazmassam eğer bi daha hiç yazamayacakmışım gibi geldi. O yüzden bizzat edindiğim her fikri ve izlenimi yazmamın iyi olabilecğini düşündüm.
Öncelikle çok mütevazılar ve çok canayakınlar. İzmiri görünce biraz dumur oldular kapalı insanlar ve gelişmemiş bi yer beklediklerinden ...
Geçmişlerine ve tarihlerine çok bağlılar. (delegasyon başkanı öyleydi en azından 75 yaşında olduğundan olabilir) İngiltereden ve İngilizlerden de hala haz etmiyorlar( niye etsinlerki)!!!
Günde 3 öğün patates yiyorlar bıkmadan usanmadan.Milli yiyeceğimiz diyodu Michael. Kıtlık(savaş) döneminde falan onların kurtarıcısı olmuş. Bide tereyağ ve ekmekten başka bişey yemedikleri oluyo kahvaltıda. Yoğurt ve ayran diye bişey bilmiyolar. Yoğurt meyveli oluyomuş orda sade yenmiyomuş.
Neredeyse herkes kızıl saçlı, çilli ve beyaz tenli.Bayraklarındaki turuncu irlanda halkını(kızıl saçlı olduklarından), yeşil İrlanda topraklarını( her taraf yeşil olduğundan) beyaz da barışı( muhtemelen sürekli mücadele halinde olduklarındandır) temsil ediyormuş.
Aynı zamanda bana taktıkları ad olan 'space cadet' tabirini çılgın kişiler için kullanıyolar.
Türkleri gerçekten seviyolar.maddi manevi dini politik çok ön yargıları yok. Aslında daha dindar bi ülke olarak düşünüyolar. Amerikayı ingiltereden çok sevdikleri için tercih ettikleri ülkeler amerika, canada ve australya.Hatta yanılmıyosam türklerden vize istemiyorlardı...(emin diilim)
Gaelic Soccer orda çok ünlü. Kız erkek herkes gaelic soccer oynuyo.
Dia Dhuit= merhaba, Slan = hoşçakal demek irlandacada. Bir de poge ma hone var ama onu söylemem.Uyuzcuklar bana küfür öğrettiklerini sonra söylediler...
Yukardaki şarkıyı da onlar öğretti bana...Öğrencilerime öğretmemi söylediler ve dediklerini de yaptım.
Orada 'sing for the supper diye bi tabir var. Hemen hemen herkes iyi şarkı söylüyo.İyi şarkı söyleyemeyenler de ya yazar oluyo ya şair...(oscar wilde)
Bu sayfayı ziyaret edeceğinden emin olduğum canım ayrişim Anne Dooher'ı da öpüyorum.
Angelanın küllerini okumanızı tavsiye ederek bu uuupuzun irlanda yazısını bitirmek istiyorum.

Şöyle bir nokta da var irlandalıların artvinlilere benzer çok yönü var...Heryer turuncu ve yeşil..Tek fark irlandalıların burnu uzun diil.

Son olarak7 ağustosta başlayan Universiade 2007 Bangkok yaz oyunlarında İrlandaya ve delegasyona başarılar dileyip Micheal'ın ellerinden o gencecik kızıl saçlı universite öğrencisi sporcuların da gözlerinden öpüyorum.

finire...

Thursday 9 August 2007

Şaşırtan olaylar...

Bikaç gündür gerçekten şaşırdığım , sevindiğim ve garipsediğim şeyler oluyor hayatımda.
İlk şaşırtan olay; üyelerinden biri olduğum tradost.org'da benim adıma bir doğum günü forum konusu açılmış olması ve tanıdık tanımadık birçok kişinin benim doğumgünümü kutlamış olması ama 19 temmuzdaki olaydan benim henüz dün haberim oldu. Hem çok şaşırdım hemde çok sevindim. tekrardan thnku thnku thnku!!!

2. şaşırtan olay Turk Blog Yazarları adlı grupla ilgili. Henüz 2 gün önce bu gruptan biri olmama rağmen bissürü arkadaşım oldu bloguma göz atan ve neredeyse hepsi de blog ve bilgisayar konusunda uzman.çok sıcak karşılandım. onlara da thnku thnku thnku...

Bugün annem ve babamla talasın gözde sosyalleşme mekanı osmanlı evine gittik hava alalım diye. Açık havada insanlar çekirdğini çitleye çitleye şiir dinletisi dinliyordu bi yandan sohbet ederek. Acaba lale devri miydi bu günün teması? Yani açık havada şiir dinletisi... bişey anlasam walla şaşırmıcam....bi kaç sözcük yakaladım arada ...haklarını yememek lazım. sonra babam' bu ne ya zır zır zır bişey anlaşılmıyo , haydi kalkalım size antep fıstığı alıcam beyaz leblebiyle diip bizi tavladı...

Diğer bir olay geçen yıl 750 ytl olan kodak marka kameranın bu sene 350 ytlye kadar düşmüş olmasıydı...Enteresannnnn.

Mustafa bugün staj yaptığı şirkette şekerleme yaparken yakalanmış. hehehehehehe buna da hem şaşırdım hem güldüm.

Dün annemin günü vardı ve ben güne gelen hatunlar yesin diye kurabiye yaptım. Annem tabakaları hazırlama görevini bana vermişti. Kurabiyelerim bitsin de anneme hava atiim diye tabaklara ikişer ikişer koydum sonra bi baktım herşey silip süpürülüyo kimse benim kurabiyelerime dokunmuyo. aldım elime tabakları girdim içeriye.
ben: tabakta kalan kurabiyelerin kimin olduğunu öğrenebilirmiyim diye kibarca sordum.
teyze: benim kurabiyerim kızım walla çok doydum ellerinize sağlık dedi.
ben tabağı ona doğru fırlatarak deeeeermişim:P götürerek şu kurabiyelerden birini lütfen yermisiniz siz geleceksiniz diye yapmıştım o kadar. Bundan sonra kurabiyeli gelen tabakları geri yollucam diip restimi çektim. oh ettim. hehe teyzeler çok korktular herkes kurabiyesini sildi süpürdü walla. harbiden korkuttum yalnız. tabi ya biz o kadar uğraşalım... çok da küsel olmuştu...Bu hareketimle şaşırtan kişi ben oldum bu arada...

Neredeyse hiç tarife ve servis dışı görüşme yapmadığım halde telefon faturamın 2 aydır 55 ve üstü gelmesine de şaşırıyorum ve sinirleniyorum. a ile başlayıp vea ile biten şirkete karşı uyuz olmaya başladım hade hayırlısı...

Birde bir yakınımızın belediye başkanıyken kendisinin yaptırdığı hapishaneye ihtilal olupta düşünce 'kendim yatacağımı bilseydim şu gavur hapishaneyi biraz büyük yaptırırdım' demesine çok güldüm. hapishane de yattığına da çok şaşırdım...

En son şaşırdığım şey talas semalarında 10 tane paraşüt görmemdi. çok küsel görünüyoşlardı. Ali dağından atlıyolarmış. Hem şaşırdım hem sevindim hem heyecanlandım... Ben de paraşüyle atlamak istiyorummmmm....

Bu gecelik bu kadar der ziyaretçi sayımın hızla arttığını gözlemlemekte olduğumu belirtirim. 1000. kişi kim olduğunu söylerse hediye yollucam walla!!!

Tuesday 7 August 2007

Rockbox yalan oldu!!! Güleni vururum...

Ewet fazla detaya girmeden açıklayayım. Büyük oranda rockbox kaynaklı olduğunu düşündüğümüz ipod arızası sonucunda yazılan bir gönderidir.. Önce benim ipodumda çeşitli gariplikler sezmem sonra mıstıkın ipodunun açılmaması, şarz olmaması, resetlenmemesi, kısacası bozulması sonucu... çamur atmaktanda kaçınmayacağım övmekten kaçınmadığım gibi... Ben erken kurtardım ipodcuğumu umarım mustafanın ki de mefta diildir.

Tıklardan da kaldıracam seni rockbox. Uyuz rockbox. Kodları kapanasıca.

izninizle mfö 'nün şarkısını değiştirerek söylemek istiyorum...

fak dı rak, fak fak dı rakbaks....

Monday 6 August 2007

Alanis Morissette


Lise 2'yi Burdurda yatılı okurken oda arkadaşım Aylinin yakın arkadaşları doğumgünü hediyesi olarak Ayline içinde sadece onun şarkısının döndüğü bi kaset yolladılar. O zaman o şarkıya vuruldum. Yanık sesli bi hatun pianoyla benim anladığım kadarıyla;
Life is any one word
diye başlayan bi şarkı söylüyordu. Daha sonra bu şarkıyla melekler şehri filminde rastladım. Söyleyen kişinin Alanis Morissette şarkının da 'Uninvited' olduğunu öğrendim ve ilk biriktirdiğim parayla MTV Unplugged albümünü aldım Alanis'in. Ve Şarkının

Like anyone would be

diye başladığını öğrenip azıcık MORT oldum. Olsun ucundan kıyından yakalamak da küseldir deyip avuttuktan sonra bu kadının ne kadar çılgın, ne kadar sıradışı ve ne kadar cesur olduğunu öğrendim. Tabi Feryal Çubukçu'nun verdiği feminist ruh ve bizim bölümde okunan kitapların çoğunun felsefesiyle Alanis'in yazdığı sözler bi çok noktada kesişiyordu, hayranlık katsayımın artmasında bunlar da etkili olmadı değil ama bu hatunda bambaşka bi dobralık, duyarlılık var, sadece yazılmış olmak için yazılan sözler değil, bişeyler söyleyen sözler var. Müzik var, ses var, söz var, çılgınlık var, gitar var...Kısacası mutlaka dinlenmesi gereken biri var.

Hiç karşılaşmamış olsam da çok enteresan bi anı da yaşatmıştır bana kendileri. Universiade 2005 İzmir'de İrlandanın delegasyon asistanlığını yaparken ana ofiste akreditaston kartında kanada bayrağı olan Joe Morissette adlı kişiyi görünce hemen muhabbete daldım. İkinci sorum tabiiki Alanis Morissette idi. Kuzeni olduğunu öğrendim.Hihi. Çok selamımı iletin de dedim.(kesin iletmiştir).Sonra bana Michelle (delegasyon başkan yardımıcısıydı)'Gullible' dedi (saf anlamına gelmektedir)herşeye inanıyorum diye.Kafamda soru işaretleri oluşmuştu.Lakin Ertesi gün laptopla Joe'nun Alanis'le sarmaş dolaş resmini görünce çok sevindim. Sonra Michelle de tanıştı Joe'yla falan.Yani mUtlu son.

Yazının sonunu nasıl bağlıcamı bilemedim..Gün gelecek buraya kendi ellerimle çekilmiş (telefonla değil) Alanis konseri fotoları koymak dileğiyle..Bu arada kardeşim sayesinde ebay aracılığıyla taaaa taiwanlardan edindindiğin Collection albümünü herkese tavisye ederim. Purgatorying, simple together, your house, utopia.....şarkıalrını mutlaka dinlemenizi öneririm ve alanisciğimin muhteşem sözleriyle bugünkü yazımı bitiririm. Eğer bi konu hakkında yazılacak çok şey varsa aynı bunun gibi pek bişeye benzeyemeyebiliyor mafeles... Sağlıcakla kalın... Alanis dinleyin...Buradan şarkının canlı performansını izleyip dinleyebilirsiniz. Keyfini çıkarın!!!
UTOPIA
we'd gather around all in a room fasten our belts engage in dialogue
we'd all slow down rest without guilt not lie without fear disagree sans judgement

we would stay and respond and expand and include and allow and forgive and
enjoy and evolve and discern and inquire and accept and admit and divulge and
open and reach out and speak up

This is utopia this is my utopia
This is my ideal my end in sight
Utopia this is my utopia
This is my nirvana
My ultimate

Sunday 5 August 2007

Yahyalı Macerası - Episode 2

Teyzemlerin yahyalıya gideceğini duyunca ani bir kararla annem ve ben de hayatımda gördüğüm en gelişmiş ilçe olan(!!!!!) yahyalıya hareket ettik. Nedense ben anneannemin yanındayken kendimi ağustos böcüğü gibi hissediyorum. Çünkü her yahyalı macerası kışa hazırlık havasında geçiyor.Bu sefer yahyalıdaki günleri 8 ailenin eriştesini daha anlaşılırı makarnasını keserek geçirdik ve mantı yaptık. Erişte kesmekten su toplamış ellerimizin ve sabahtan akşama kadar iki büklüm oturmaktan bi hal olmuş bel ve mıçımızın ağrısı yetmezmiş gibi annem ve ben çeşme suyu içtiğimiz için mikrop kaptık. E haliyle olanları tahmin edilebiliyodur. WC nöbeti.
Neyse ben bu konulara fazla girmeden 1.3 mp'lik 6125imle çektiğim muhteşem çözünürlükteki fotolarımı yayınlayayım.Teyzem büyük bir iştahla erişte kesmekte...

Sol tarafta annem teyzem ve geleceğin dr. hanımı özge mantı sarmakta, ben de fotoğraf bahanesiyle işten sıvışma çalışmasındayım.

Sağ taraftaki yıldız yıldız mantılar benim yaptıklarım. Tü tü tü, maaşallah bana 40bin kere...:)

Allah anneenneme upuzun ömürler versin de biz hep bir bahaneyle onun yanında toplaşıp, ağustos böcekliği bahanesiyle hasret giderip, mını mınıya ve meyveye doyup,haznemize yepyeni yöresel kelime ve deyim ekleyip, gülmekten ölüp, enerji toplayalım...

ayın kelimesi:HONSA:Asık suratlı

ps: çeşme suyu içmeyelim...