Friday 29 June 2007

Tatilde...

Bugün itibariyle tatilim başlıyor. Tam tamına 2 ay özgürüm. Bekle beni Kayseri, İzmir, İstanbul, Antalya, Burdur!!!!

Çalışanlara iyi çalışmalar diliyorum. Tatile çıkanlarada herşeyin tadını çıkarmalarını öneriyorum.

Gelicem.

lülü

Thursday 28 June 2007

Aşıcam kendimi!!

Sevgili Mert Ulaş'a bloga nasıl müzik yükleriz diye sorunca, kendisi olayı blogunda uzun uzadıya açıkladı ve en başta beni olmak üzere herkesi çok memnun etti.
Teknik destek için Mert Ulaş'a teşekkürlerimizi sunuyor, ve ilk müziğimizi ekliyoruz.

Haydi Bismillah!!!!

Tuesday 26 June 2007

Camili=Macahel=Becerikli El(gürcüceden çeviri)

Cumartesi sabahı sezonun son gezisini yapmak için yola koyulmaya karar verdik ve Macahele gitmek için yola koyulduk. Muhteşem fotoğraflar çekildi. Cavit Amca oraya girmişken kalmamızı ve hatta orada temanın bir pansiyonu olduğunu ( aslında gerçek anlamda bir saray yavrusuydu- dağın başına nasıl kondurmuşlar o süper ahşap mimariyi - bravo walla) ve pansiyon müdürünün arkadaşı olduğunu söylemesiyle orada kalmaya karar verildi.

Şansımıza hava süpperdi. İlk durak Karagöl olarak belirlendi ve kahvaltı için orada mola verdik. 2 hafta önce hava koşullarından dolayı kürekleriyle sadece poz verdiğim kayıkla bu kez gerçek anlamda bir sandal sefası yaptık. Kürek de çektim. Sonra aklıma Row row row your boats gently down the stream şarksı geldi. Onu da söyledim kürekleri çekerken. Karagöl tek kelimeyle harikaydı. Bir yanda güneş, bi yanda kar, diğer yanda göl, çiçeklerden böceklerden hiç bahsetmicem.Alttaki resim gerçeğin yalnızca küçücük bi parçası... foto by salihgüçlü
salih güçlünün gezideki diğer fotoğraflarını görmek için tıklayın ve keyfini çıkarın..

Oradan Macahele geçtik. Yaklaşık 1 buçuk saat sonra Macahele ulaştık. Burası Artvin ilinin en uç noktası ve aynı zamanda Gürcistanla sınır olan bir köy. Köyde neredeyse bizden başka kimsecikler yoktu. Turist olarak gidildiğinde hiç bir problem yok ama orada yaşamak zorunda olmak gerçekten çok zor. Yolları yılın neredeyse 8-9 ayı kardan dolayı kapalı, birçok evin çatısı kar yüzünden çökmüş. Nüfus çok az. Açıkçası uzun vadeli yaşam insanı azıcık ürkütüyor. Ama
suyu, havası, doğası muhteşem... Herkes neden abartıyormuş bu macaheli bu kadar yaaa diye düşündüm ilk gittiğimde. Çünkü herhangi bir Karadeniz köyünden farkı yoktu. Ama orda 1 gece kalınca nedenini öğrendim. Çünkü çok yorgun olup geç yatmama rağmen sabahın beşinde inanılmaz dinç bir şekilde uyandım ve herkes öyle uyandı. (Aklımda çeşitli soru işaretleri oluşmadı değil, acaba macahelde magnetik alan mı var? Türkiyenin yitik adası orası mı olmalı:P)

Gece Türkiyede ilk ve tek ana arı üreticisi hatun olan Melahat teyzenin evinde kaldık. Bize inanılmaz misafirperver davrandılar. Filizin(ki ana arı üreten 2. bayandır ve Melahat teyzenin kızıdır ) Nilgünün öğrencisi olması avantajından faydalandık grup olarak. Hatta bir de blogumda yayınlamak üzere fotoğraf çektirdik Melahat Teyzeyle. Çok tatlıydılar. Birde buradan teşekkür edeyim ki kayıtlara geçsin...






Ertesi sabah saat 5te kalkıp şelaleye yürümek için yola koyulduk ve yaklaşık 1 saat dolmuşla 2 saat yürüyerek kat ettiğimiz yol sonunda yanda görünen muhteşem görüntüye ulaştık.İyiki yapmışız.İyiki yapmışız..












Gezide dikkatimi çeken ve çok gülmeme neden olan anekdotta sıra.Bizde evin duvarını dedemizin veya ninemizin fotoğrafı veya çocuklukta yazı yazmaya başladığımız ilk yıl elde kalemle çekilmiş , bazende bir anne ve baba genç, çocuklarda bebekken çekilmiş bir foto süslerken Artvinde evlerin duvarını şampiyon inekler süslüyor. Yanda görülen inek kafkasör şenliklerinde şampiyon olmuş ve evin duvarında yer edinmeyi hak etmiş. Yandaki amca ineği Kafkasör şenliklerindeki sesten ürkmesin diye tam 2 hafta gece gündüz ahırda saz çalmış ( bilmediği halde).2 hafta sonunda sazda yalnızca 2 tane tel kalmış. E deliren boğa saldırdı tabi herkese rakip falan tanımadı. Gariban.. Böyle söylediğime bakmayın. O ailesinin gurur ve övünç kaynağı. Şampiyon...

Herşeye rağmen çok küsel ve eğlenceli bir geziydi. Emeği ve katkısı bulunan herkese teşekkürler...

(Even if we couldn't apply our secret plan:))

Monday 25 June 2007

Kopi Luwak

Bugün Macahelden gelirken (bu geziyi bütün fotolar elime geçince fotolarla anlatmayı planlıyorum)
Salihin canı kahve çekti ve konu kahveden açıldı. Sonra hayvan dışkından kahve üretildiğini ve dünyadaki en pahalı kahvenin bu olduğunu söyledi. Böylece bizim elimize malzemeyi verdiiii. Tabi biz yaratıcı zekamızı hemen kullanarak olaya süpper senaryolar yazdık ama o senaryolardan burda bahsetmemek daha akıllıca olur. Ben yemedim içmedim olayı araştırdım ve bakın neler buldum...


Yukarıda görülen bana göre korkunç hayvanın adı Paradoxurus. İnternette birçok site adından çok coffee-macchine yani kahve makinesi deyimini kullanmış. Bu hayvanlar sadece Endonezya'da yaşıyor ve Sumatradaki en kaliteli kahve çekirdeklerini yiyolar. Bu kahve çekirdekleri midelerindeki özel enzimlerle fermantasyona uğruyor. Sonra o çekirdekler bu hayvanların dışkısından teker teker ayıklanıyor.Bölgede Myanmarca "kahve ta'i rahu" (minsk kedisi dışkısı kahvesi) denilen ve 100 gramı 75 dolara satılan kahve dünyanın en pahalı kahvesi olarak biliniyor ve yılda yalnızca 250 kg üretilebiliyor. Bu kahvenin adı ' Kopi Luwak'. Eminim çok lezzetlidir(!).

Hayvana kahve çekirdekleriyle birlikte şeker pancarı yedirip süt içirseler 3ü birarada elde edebilirler aslında. Ama sanırım bu fikri onlara sunacak bir dahi yok çevrelerinde. Halbuki ne kadar mantıklı...

Acaba bu kahve çekirdekleri insan midesinde ne gibi fermantasyona uğrar? Denemeli mi?
Gün gelir herkes kendi 3'ü bir aradasını kendisi üretirmiş...
Bitirsem iyi olacak yoksa bu yazının sonu boka sarmaya başladı. (En baştan beri öyleydi aslında )

Friday 22 June 2007

Wednesday 20 June 2007

Yağmur, kar, haziran...




Evet itiraf etmeliyim ki haziran ayının bu iki kelimeyle aynı cümle içinde yer alması bana da garip geliyor ama gerçek.
Herkes sıcaktan piştiğinden, nemden bunaldığıdan yakınırken, burda Gökselin değimiyle 'yağmur yağıyo şakır şakır, yarabbi şükür şükür!' (çok sevdim ben bu şarkıyı...) Hava çok serin, pencereler kapalı, yorganları hala kaldırmadık. Üstelik hafta sonu altıma poşet alıp karda kaydım ben.Kaydığım yerin alt kısmı üstte de gördüğünüz üzere sular tarafından aşınmış durumdaydı ama bütün riskleri göz önüne alıp kaydım.Çok zevkliydi...
Hayır kimseye nisbet yapmıyorum. Ben sizi güneşiniz var diye kıskanıyo muyum?

Monday 18 June 2007

Babam için...


Ben daha küçücükken her pazar motorsikletine bindirir kırlara çiçek toplamaya götürürdü beni babam, sonra hergün beşiğimi o sallardı uyumamak için diretmeme rağmen, kendi yatağımda yatmak istemediğimde babamın yanına kıvrılabilirdim, anneme söylemezdi, müzik kabiliyetimi ilk o farketti, o gitar çalardı bende şarkı söylerdim, soğuk havalarda sobamdı benim , hep sıcacık olurdu, benim en yakın çocukluk arkadaşımdı, küçükken ona baba diyemediğimden 'BAACIM' derdim. Bu uzun bir süre böyle devam etti...Şimdi herşeye rağmen gülmemin nedeni anlaşılmıştır. Çok mutlu bir çocukluk geçirdim ben ve bunda babamın payı çok büyük...

'Babasının kızı' deyimini çok kullanıyorlar benim için. Kızı da babası kadar iddiacı, inatçı, çılgın, müzik düşkünü biri çünkü. Farklı birşey yapmak istediğimde beni ilk destekleyen kişi oldun hep baba. İlk sırdaşım oldun. Bana güvendiğini her daim hissettirdin. Tercihlerime karşı 'benim kızım en iyisini biler' diyerek saygı gösterdin.Yabancı müzik dinlemeyi ilk senle keşfettim ben ABBAydı hatta. Hedeflerimin oluşmasında çok büyük çaba sarfettin. Yaptığım her hatada ilk seni aradım ben, çünkü 'canın sağolsun kızım' diyeceğinden emindim ne olursa olsun. Bir defacık dahi benim istediğim senin de yapmadığın birşeyi hatırlamıyorum.

Yatılı okula gittiğim yıl stresten oluşan, 9 yıldır çabalamana rağmen bir türlü erimeyen(veya eriyemeyen) gastrit nedenli bir göbeğe neden olmuş olabilirim. Çok çemkiren ve iddialaşan, ükela, fazla rahat, çok konuşan bir evlat olabilirim. Sesim çok fazla açılmış, kulaklarım sağır olmuş olabilir.Seni zaman zaman çok kızdırmış hatta kırmış da olabilirim. Telefonda seni özlediğimi söylediğimde ağlatmış da olabilirim. Hepsi için özür dilerim.

Hayatımdaki ilk erkek, ilk aşk, ilk kahraman ve ilk arkadaşsın. 24 yıl oldu baba ve çok şey değişti. 2 şey hariç:
1-Ben hala birçok özelliğimle 'babamın kızıyım'
2-Ve Seni Çookkkk Seviyorum...

Kızına düşkün, çocuk ruhlu yetişkine....

Aslında yazılacak çok şey vardı... Kısaltmaya çalışırken saçmalamış olabilirim... İnsanın duyguları istese de istemese de karışıyor ve bazı şeyleri sözcüklere dökmek gerçekten çok zor oluyor. Öyle bir andı. Babamı neredeyse 5 aydır görmüyorum ve çok özledim...

Sunday 17 June 2007

To my dad...

What Makes A Dad

God took the strength of a mountain,
The majesty of a tree,
The warmth of a summer sun,
The calm of a quiet sea,
The generous soul of nature,
The comforting arm of night,
The wisdom of the ages,
The power of the eagle's flight,
The joy of a morning in spring,
The faith of a mustard seed,
The patience of eternity,
The depth of a family need,
Then God combined these qualities,
When there was nothing more to add,
He knew His masterpiece was complete,
And so, He called it ... Dad

Author is unknown

Baba Nasıl Oluşur
Tanrı bir dağın gücünü,
Bir ağacın heybetini,
Bir yaz güneşinin sıcaklığını,
Sessiz bir denizin sakinliğini,
Doğanın cömert ruhunu,
Gecenin rahatlatıcı kollarını,
Asırların bilgeliğini,
Kartalın uçuşundaki gücü,
Bir bahar sabahının neşesini,
Bir hardal tohumunun inancını,
Sonsuzluğun sabrını,
Aile ihtiyacının derinliğini aldı,
Sonra tanrı bu özellikleri birleştirdi,
Bunların üzerine ekleyecek başka birşey kalmadığında,
Şaheserinin tamamlandığını biliyordu,
Ve sonra şaheserine 'BABA' adını verdi.
(çeviren:buket)

Thursday 14 June 2007

Şafak 15

Nedendir bilinmez okulun sonu geldi(gerçi seminer dönemi denilen gereksiz dönem var daha) ve insanları accaip bir stres bastı. Geçen sene de aynı şey olmuştu. Artık şafak sayıyorum. Bütün cümlelere 'Bi gidiim' diye başlıyorum sanki döneceğim yer farklıymış gibi. En azından birilerini özleme fikri cazip geliyor. Yoksa yaz bitiminde kürkçü dükkanına pek gönüllü döneceğim söylenemez.

Tamam çok küsel bi yerde çalışıyorum. Tamam süper arkadaşlarım var (bazıları hariç) .Tamam halime şükretmeliyim ama bende 'yeteeeerrrrrr' diye çığrınmak istiyorum ve herkesin 'bağırıyorsa bi sebebi vardır' deyip geçmesini istiyorum.

Yarın ilk öğrencilerimi mezun edicem. Şöyle duygulu bir konuşma yapıp onları ağlatma gibi planlarım var. Hihiii. Yaşasın kötülük!!

Bugün çok günlükvari bir havası oldu bloğumun...İdare edin. En yakın zamanda kiwilerle ilgili enteresan bir bilgi verecem. Önce çektiğimiz bir kiwi ağacı fotoğrafı bulmam gerek.

EYYY okuyucu sana sesleniyorum( seni okuyanların olduğunu nerden biliyosun derseniz 'oraya sayacı süs olsun diye koymadım' derim sizi sustururum). Teee buralara kadar gelmişsin. Parmaklarına sağlık. Ama bide comment yaz da bende bileyim kimsin kim değilsin...Hangi kesim tarafından okunuluyorum. Bu notu dikkate alacaklara şimdiden teşekkürler.

lülü

buket

Tuesday 12 June 2007

ben, ben ve yine ben, aslında hiçbiri ben değil

Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyibilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler.
20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda benve bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler. Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.

Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür..

Ali POYRAZOĞLU

Ne kadar küsel anlatmış! Ben 3 seneki Buketle çelişirken, yaşlandığımda şimdiki halim hakkında ne düşüneceğim acaba?...

Uçan kişi benim!!! That's me!

Zoru başardım.(Nasılsa ipler görünmüyor.hihi Actually I'm a hero and I'm aware that I look like an unidentified flying person.
Posted by Picasa

Monday 11 June 2007

Posted by Picasa

Ayder

(Photo by me) tamam çok başarısızım...

Sizin içininizden hiç Heidi veya Peter (çoban olan) olmak geldi mi? Ben AYDER'i görünce fotoğraftaki gibi bi ağaç evimiz olsun istedim. Sonra bide kuzumuz olsun, ben gün boyunca o kuzunun peşinden koşayım....Ne Heidi oldum, ne kuzu gördüm(buzağı gördüm ona haksızlık etmiim), ne de ağaç evlerde kaldım..Ama şu görülen yeşilliklerde deli gibi bi o yana , bi bu yana koşturdum. O bile yetti....MUHTEŞEMDİ...

Uzun lafın kısası içinizde Heidiyi izlediğinde mutlu olanlar varsa eğer AYDER'e gitsin, Çamlıhemşin'i, Fırtına deresini görsün, Ayder'de tahtadan yapılmış pansiyonlarda kalsın, bikaç günlüğüne 'nerdeyim ben ya, cennete miyim?' hissiyle yaşasın, mutlu olsun, kendine gelsin, tatil yapsın, kafa dinlesin,fotoğraf çeksin, çimlerde yuvarlansın, çam ağaçlarının arasında kurulan devasal salıncakta sallanıp adrenalin salgılasın, yaz günü kar görmenin şaşkınlığını yaşasın, 'katıksız' oksijeni ciğerlerinde hissetsin, horon tepsin, tulum dinlesin, muhlama yesin, bu kadar güzel bi ülkesi olduğu için şükretsin-sevinsin-gurur duysun, özgürlüğü hissetsin ve işine beklediğinden de enerjik biçimde dönsün...

Sonra ' ufff ya zaman ne kadar çabuk geçiyo' desin ve etrafından biri ona kıyametin yaklaştığını hatırlatsın....Ve o tüm iyimserliğiyle ve iç huzuruyla gülümsesin...

Harika bir Cumartesiydi.. Herkese teşekkürler.

Thursday 7 June 2007

Frequency Adverbs...


Sometimes life becomes too hard 2 live. And I sometimes I think that I have a really heavy burden on me. And again sometimes especially when my mood is off, i think to leave everything behind and go… No, I’m not pessimistic but as u see sometimes I cannot be optimistic too.
Generally I’m indecisive but rarely I make so sudden decisions without thinking the conclusion. I’m afraid of doing so. Cause I’m at the edge………


we're never gonna survive unless
We get a little crazy
No we're never gonna survive unless
We are a little...
CRAZY!!!

(i love alanis)

Geldi yaz ayları...

Çok uzun süredir ihmal ediyormuşum duygusuna kapıldım bloğumu. Birikmiş olayları uzun uzadıya detaylara girerek yazmaktansa kısa kısa anlatabilirim diye düşündüm.

#1# Geldi bahar ayları, gevşedi gönül yayları...Bu sıralar herkes aşık!!! Ya bu yayları gevşetmek için ne gerekiyo? Bende hala tık yok. Hayır özel bir formulü olduğunu düşünenler varsa veya formülü biliyolarsa bi zahmet söylesinler.

#2# Geçen pazar öğrencilerimle ve bikaç öğretmen arkadaşımla pikniğe gittik. Arkadaşlardan biri kamerasını öğrenciye verip kendisini tırmandığı yerde çekmesini söyledi. Ben börtü böceği fotoğraflamaya çalışırken 'allah allah allah' diye bi çığlık sesi geldiğinde bekir hocanın tırmandığı yerde olmadığını gördüm. 2 saniye sonra suyun içinden çıkardı başını.(Merdivenlerden yuvarlandığımda ve okulun en kilolu öğrencisi bekir hocanın da katkılarıyla üzerime düştüğünde ve bekir hocanın 'aha hoca öldü' dediğinde de yaptığım gibi) Her zamanki gibi en çok ben güldüm. Başıma geleceklerden haberim vardı benim. Ertesi gün bi toplantıya yetişmek için hızlıca yürüken çarşının ortasında yere serildim 1.65. Ama bu duruma o kadar alışığım ki hiç bişey olamamış gibi yüzüme zoraki gülümsemeyi takınıp, dizlerimdeki tozu silkeleyip devam ettim. Dizim morarmıştı. Daha önce söylemiştim. Çok güzel düşerim. Ama bu konuda şu anda yılın oscarı bekir hocaya ait.(Kenanın kayalardan kaymamak için ayakkabısını çıkarıp, kayalardan yuvarlanıp ayağını parçalamasını unutmadım ama the oscar goes to mr. bekir gaydan)

#3# Dün basket maçı yaptık. Biz yendik. Sayemde karşı takımdan kimsenin darbe almadık yeri kalmadı. Sanırım bundan sonra herkes benle aynı takımda basketbol oynamak isticek. Çok iyi basketbol oynarım ben..ehem..bide faul yaparım.

#4# Derslerinde çok başarılı, saygıda hiçbir zaman kusur etmeyen, her daim güvendiğiniz ve yaptığı hataları öğretmen arkadaşlarınızı karşınıza alarak savunduğunuz bir öğrenci tarafından ihanete uğrarsanız ne yaparsınız? Ben sadece ağladım. Çok kötü bi duygu çok. Öğrencilere asla sonuna kadar güvenme demişlerdi. Daha neler öğreneceğim ki?...

#5# Filocumm çok çalışan, çok çalışkan olan, çok şey bilen, çok şey öğrenmeye-öğretmeye çalışan, kısaca başarılı ve özverili insanlar hep kıskanıyo bazı şerefsizler tarafından. onlar yapamıyo ya, içleri içlerini yiyince dayanamayıp saldırıyolar. Bazen böyle insanların başka bi gezegenden dünyaya bırakıldıklarına inanıyorum ben ya. Haset, fesat ,pis, uyuz insan topluluğu kaynıyo heryer.Burda da var onlardan zibille..
Her daim arkanızdayım güllüşahçım-filocum

Yeter bence bugünlük.

lülü

Sunday 3 June 2007

A Sunday Poem - Bir Pazar Şiiri

TODAY IS SUNDAY

Today is Sunday.
For the first time they took me out into the sun today.
And for the first time in my life I was aghast
that the sky is so far away
and so blue
and so vast
I stood there without a motion.
Then I sat on the ground with respectful devotion
leaning against the white wall.
Who cares about the waves with which I yearn to roll
Or about strife or freedom or my wife right now.
The soil, the sun and me...
I feel joyful and how.


NAZIM HIKMET RAN

BUGÜN PAZAR

Bugün pazar...
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,

Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben...
Bahtiyarım…

Nazım Hikmet Ran

Ayılar uyanmış...

Sanki uzun zamandır savsaklıyomuşum gibi geldi blogcuğumu. Ama yazı yazamasam da hergün taze bişeyler yerleştiriyorum.
Aslında çok uykum vardı ama bugünkü olayı taze taze yazayım da içim rahat bi şekilde uykuma dalayım.
Sabah bizim treking ekibiyle 10'da buluşmak üzere haberleştik fakat bazı tembel tenekeler uyanamadığından gelmedi. Bizde 5 kişi yola çıktık. Hedef 'lokohe' adlı küçük bi gölün bulunduğu yere doğru yürümek. Ben önermiştim buraya gitmeyi ama bildiğimden diil öğrencilerim söylemişti bende bi ekibimi görev yaptığım köye götüriim demiştim. Yürüyüşün yarısında arabalı bi arkadaş rastgelip bizimkilere arabaya binmeyi teklif edince benden başka yürüyelim diyen olmadığından kurtlara yem olamamak için sürüye uydum.
Neyse araştırdık, nereye gideceğimizi bulduk.Arabalı arkadaş domuz çıkarsa ağaca tırmanın, ayı çıkarsa son sürat kaçın diye uyardıktan sonra vınnn..Ekibin 'en genç, en dinamik, en ....(bu böyle sürer)' kişisinin dışında (kim mi? söölemiim de küçük bi ipucu veriim, bu ile başlayıp ket le bitiyo) kimse istekli görünmüyodu yürümeye. Yok ayı çıkacak, yok domuz çıkacak, yok kene yapışacak, yok yılan sokacak... tabi paso bahane buluyolar. Ama allahtan kimse mızıkçıklık yapmadı ve yürümeye son sürat devam ettik. Biz dere kenarından hoplaya zıplaya giderken diğerleri düz yoldan yürümeyi seçtiler.
Bir süre sonra bööle motor sesine benzer, böğürtü gibi bi ses geldi kulağımıza. Dere kenarında olunca su sesiyle de karıştığından pek de ne duyduğumuzdan emin olamadık ve 3 saniye sonra düz yoldan gidenleri çığlık çığlığa deli gibi koştururken gördük ki bunlar en baştan beri yürümeye üşenen arkadaşlardı. 'Walla ayı var , billa ayı var ' diye bağırıyolardı bi yandan koşarken, ardından bi böğürtü daha geldi. Yörede ayılarla yaşanmış olayları çok duyduğumuzdan hevesli olan ben bile tırstım walla ve göl falan görmeden geri döndük.
Yani ne yürüyüş yaptık, ne gölü gördük nede macera yaşadık. Tek olay duyulan ayı sesiydi.

Birinden, buralarda biryerde şöyle bir yazı yazdığını duymuştum 'daş düşebülür, ayu çıkabülür'.
Yaz aylarında karadenize geleceksiniz bu uyarıyı göz ardı etmeyiniz. Bizzat yaşayıp gördüm. Veni, vidi, vici...

Bu arada burdaki efsanelere dayandırılarak anlatılan olaylara göre ayılar erkekleri öldürüyomuş görünce , ama kadınları kaçırıp mağaralarında bal ikram ediyolarmış. Ayı diip geçmemek lazım. Onların da sahip olduğu bi centilmenlik söz konusu. Acaba bazılarına ayı demek iltifat mı oluyo?
Kesinlikle ewt!!
Neyse uyusam iyi olacak. Yarın 7Bnin pikniği var oraya gidecem.Akşamda konser var. Çok yoğunum bu günlerde çok..
Umarım rüyamda ayı görmem.
lülü

Saturday 2 June 2007

Thanx ANI!!!


This picture is painted by Anindya Nath (pronounced 'onindu') on computer. He is a best friend, an indian, a geneous, a telecominication engineer, a teacher, a cricket player, an artist, a humanist but above all he is a real 'human' eager to help everyone around him even if he is faaaaaaarrrrr away. Thanx a million for being this much good to me.
Posted by Picasa

Friday 1 June 2007

yiğit özgür 2

En beğendiğim karikatürist Yiğit Özgür'den 'inciler' -We love you-

-Nilgüünnn seni de seviyorum.mucx-

Posted by Picasa

yiğit özgür 1