Sunday 27 April 2008

Geçen Hafta

23 Nisan geldi gelecek derken geçti bile... O kadar hazırlan hazırlan 2 saatte bitsin geçsin gitsin... Ama kendi öğrencilerim diye söylemiyorum süpperlerdi. Anadolu ateşini çıkaran grubun videosunu buraya koymayı planlıyorum bi pürüz çıkıp çıkmıcağından emin olduktan sonra... Bu arada en şanssız ekip benim ekibimdi çünkü o kadar hazırlandık hazırlandık törende teknik aksaklık çıktı mikrofon çalışmadı. Bizim program gümledi... Ama ben attım kendimi ortaya çıkardım çocukları söylettim yinede:) Ehehehe.

23 Nisan bu sene benim için çok anlamlıydı çünkü teyzem ve kuzenim teee kayseriden kalktı ziyarete geldi beni 4 günlüğüne... Ben de onu tee buralara gelmişken eve tıkmiim diye götürebileceğim heryere götürüp 4 günde yapabileceğim(iz) herşeyi yaptım ama tabüükü bu organizasyonda benimle birlikte çalışan rabiş, cik, bilge, ayşe teyze, karahindubaa, eliş ve cemreye çoookk teşekkür etmem gerek. Bu dört günde ne gibi enteresan şeyler yaptığımızı size fotoğraflarla anlatıcam.
İlk gün Kafkasöre gittik. Hava bozuktu ama yinede görebileceğimiz heryeri gördük. Acısudan içtik, yedicücüler köprüsünden geçtik, salıncaklara bindik yani yapabileceğimiz bütün aktiviteleri yaptık... Yukarıdaki resim kafkasörün acısu denilen bölümündeki yedicüceler köprüsünden geçen pamuk prenses zeynepin resmi...

Ertesi gün çevre turunun ardından borçkanın ünlü eller havaya mekanı yoyo kafeye gittik ama herkes kardeş türküler konserine gittiğinden cafede bitek biz vardık:) Sahneyi boş bulan biz hemen atladık sahneye ama cemrenin ve zeynepin mikrofon kavgası yüzünden inmek zorunda kaldık:( Annem hepem yapıştırdı bu görüntüye ismi.. Cennet mahallesi:)

Cumartesi günü en eğlenceli gündü. Rabiş ve annesi Ayşe Teyzenin daveti üzerine Kemalpaşaya gittik. Ama sanırım ben davet etmeseler bile götürecektim onları o süpper ötesi bahçeyi göstermeye. Kemalpaşa sarp sınır kapısının olduğu belde. Hopaya 5 km, Batuma yarım saat uzaklıkta ama rabişin söylediğine göre Doğu karadeniz sahilinde denize girilebilen tek yer. Ama kumsal yok hertaraf çakıl insanın ayağına batıyo walla... Ama ben Artvinde enn çok kemalpaşayı sevdim... Ne hopa ne arhavi ne borçka...Rabişlerin bahçesinde hem meyvesi hem çiçeği üstünde olan portakal ağacından portakal ordakal topladık.Hah asıl annatacağım ve benim şaşırdığım olay bu resimlerde gördüğünüz şeyler bunlar her ne kadar çilek gibi görünseler de diiller bunlar yabani çilek. İlk gördüğümde tabi o zamanlar ben yabani çilek diye bişi olduunu bilmiyodum iki sene önce anaaaa çilekkk hemde dağ çileği diye attım ağzıma ama kusuyodum az kalsın ne tad var ne tuz var ööle bişi işte ama görünüşü süpper dimi hemen fotoladım ama maalesef pek çok kötü çekmişim.. allam umarım benim de makro çeken bi fotoğraf makinem olar...amin...Veee bu yazının son fotosu ... Ayşe teyzeden çay toplamayı öğrendik bide çay toplamanın günlüğünün 50 ytl olduğunu duyunca yukardaki şahıslar daha bi hevesli giriştiler işe:) Aslında yazılacak pek çok şey var ama ayşecik uyuyacak ve eğer uyuyamassa yarın erken kalmamıcak ve eğer erken kalkamassa kesin ebemi kovalıcak:)

ps: bu arada fotoğrafa bakan kişi benim teyzem... inanamıyolar ya alla alla teyzem walla... Senden genç gösteriyo falan diye yorumlar yazarsanız ben de sizin ebenizi kovalarım walla...

ben gider...
detaylar sooraya...

lülü

1 comment:

Ümit Kurt said...

hadi canım teyzen mi o senin? kızkardeşin gibi duruyooo :P

hehehe :)))